9 Nisan 2010 Cuma

DÜNYANIN EN KISA FIKRASI :-))








İki kadın sessizce oturuyorlardı.



Hotmail & Messenger. Get them on your phone now.

100. MAYMUN OLGUSU

100. MAYMUN OLGUSU

Pasifik Okyanusu'nda irili ufaklı birçok ada ve bu adalarda Macaca Fuscata türü Japon maymunları yaşıyor. Bu adalardaki maymunların doğal ortamları içindeki davranışları otuz yılı aşkın bir süredir bilim insanları tarafından gözleniyor.

1952'de Koshima Adası'nda araştırmacılar maymunların beslenmesi için kumların içine tatlı patates bırakıyorlar. Bu adanın maymunları da tatlı patatesin tadından hoşlanıyorlar, ama yiyeceklerinin kumlu olması hiç de hoşlarına gitmiyor. Ama can boğazdan gelir diyerek kumlu da olsa tatlı patatesleri yemeye devam ediyorlar.

Bir gün, on sekiz aylık bir dişi maymun bu soruna bir çözüm buluyor, Yavru, tatlı patatesleri en yakın su birikintisinde yıkayarak yemeyi akıl ediyor. Bu buluşunu annesine de öğretiyor, Yavrunun arkadaşları da patateslerini yıkayarak yemeyi öğreniyor ve kendi annelerine de öğretiyor. Bu yeni davranış biçimi, bilim insanlarının gözleri önünde, yavaş yavaş maymunlar arasında yayılıyor.

1952 ve 1958 yılları arasında genç maymunlar, beslenmelerini daha zevkli hale getirmek için, kumlu tatlı patateslerini yıkamayı öğrenmiş oluyorlar. Bu daha sağlıklı ve zevkli yeni davranış biçimini çocuklarını taklit ederek onlardan yeni bir şey öğrenen diğer yetişkin maymunlar da kazanıyor. Çocuklar ve gençlerden de öğrenilebileceğini düşünmeyen, yeniliklere açık olmayan, kendi bildiklerini tekrar eden yetişkin maymunlar ise kumlu patates yemeye devam ediyorlar.

Maymunların bir kısmı (diyelim ki 150 maymun arasından 99 maymun) artık patateslerini suyla yıkayarak yemeyi öğrenmişler. 1958'in sonbaharında çok şaşırtıcı bir şey oluyor: Bir sabah, gün doğarken yüzüncü maymun da patateslerini yıkayanlar arasına katılıyor. İşte o an her şey değişiyor. Aynı günün akşamı, adadaki hemen hemen tüm diğer maymunlar, patateslerini yemeden önce yıkamaya başlıyorlar. Bir tek ilave maymunun ek enerjisi "her nedense" devrim yaratıyor!

Ama hikâye bitmedi. Bilim insanlarını şaşırtan asıl olay, bu ada maymunları ile doğrudan bir ilişkileri olmadığı halde, diğer adalardaki maymun topluluklarını n da aynı anda patateslerini yıkamaya başlamaları...

"Yüzüncü Maymun Olgusu," diğer üniversitelerde tarafından değişik malzeme ve farklı tarz deneylerde senelerce tekrarlandı. Bilimsel sonuç her seferinde aynı…  Hassas nokta aşıldığında bilgi herkesin…

Araştırmanın Bulgusu: Yeni bir düşünce ve davranış tarzı, toplumları oluşturan fertlerin belirli bir oranı tarafından benimsendiği an, bu yenilik mesafenin önemi olmaksızın zihinden zihine aktarılabiliyor.

"Yüzüncü Maymun Olgusu" denilen bu olgu şunu gösteriyor: Yeni bir düşünce, yeni bir yol, toplumda sadece belirli sayıda insan tarafından biliniyorsa, bu yenilik sadece o kişilere ait bir bilgidir. Ama "bilenlerin" sayısı belli bir hassas noktaya ulaştığı an, sadece bir kişinin daha "yeni yol"a katılması, toplum bilincinin toptan bir aşama geçirmesine yol açmakta... Yeni düşünce, birdenbire herkes tarafından algılanıp düşünülmeye başlanıyor. Bu olgu, sınırlı niceliğin sınırsız niteliğe dönüşme noktası...

Bugüne dek mutsuz, huzursuz, bencil, korku dolu, karamsar bir dünya süregeldi. Zihinlerde hala taş devri korkularını taşıyoruz.

Yeniliklere açık, farklı düşünenler ise aşağılanıyorlar, alaya alınıyorlar, toplum dışına itiliyorlar.  Cesaretleri, takdir edilmek bir yana söndürülmeye çalışılıyor bu insanların... Einstein bile kuramını ilk ortaya attığında meslekdaşları tarafından kınanmıştı. Sıradan insan asla büyük insan olamaz; doğar, yaşar ve ölür. Buna yaşamak denirse!  

Dünyada mutlu, huzurlu, şefkatli, aydınlık dolu insanlar yok mu? Cesur bir dünya isteyen ve bu uğurda çaba göstermekten çekinmeyen, her şeyi göze alan insanlar yok mu? Elbette var. Sayıları gittikçe de çoğalıyor. İnsanın, insanlık boyutunda devrim yapabilmesi için yüzüncü maymunun aralarına katılmasını bekliyorlar. İhtiyacımız olan herhangi bir konuda o hassas düğmeyi çevirecek "Yüzüncü Maymun" belki de sizsiniz!



Live connected. Get Hotmail & Messenger for mobile.

4 Nisan 2010 Pazar

Günün fotografı

 

Sosyal güvensizlik

sosyal Güven(siz)lik

Hergün bir sürü email gönderiyoruz. Ama bizi çok yakından ilgilendiren konularda duyarsız kalıyoruz. Lütfen bütün herkesi ilgilendiren bu e-maili gönderebildiğiniz kadar çok kişiye gönderiniz... Sonuçta bu hizmetlerden bizler ve çocuklarımız yararlanacağız!!!

Şu anda mecliste bekleyen 5510 sayılı (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasa tasarısı eğer yasalışırsa pek çok hakkımızı kaybedeceğiz.


Sağlık ve sosyal güvenlik haklarımızda oluşacak kayıplardan bazıları şöyle:

Ø Zaten kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı hem kadınlar, hem de erkekler için 65'e çıkarılacak. (Madde 28)

Ø Emekliliğe hak kazanabilmek için yakın zamanda 5.000'den 7.000 güne çıkarılan prim ödeme zorunluluğu 9.000 gün prime çıkacak. (Madde 27)
Ø Emekli maaşları % 23 ila % 33 arasında düşürülecek. (Madde 29)

Ø Yıpranma hakkı gasp edilecek

Ø
Aylık geliri 139,6 YTL'den fazla olan bütün vatandaşlar her ay 73 ila 475 YTL Genel Sağlık Sigortası primi ödemek zorunda kalacak. (Madde 88)
Ø Sadece ayakta tedavi olununca değil; hastalık, kaza, ameliyat gibi nedenlerle hastaneye yatmak gerekince de 'katılım payı' adı altında para ödenecek. (Madde 68)
Ø 'Katılım payı' gerektiğinde beş katına kadar arttırılacak. (Madde 68)

Ø
Bütün sağlık hizmetleri paralı olacak.

Ø Sağlık hizmeti alabilmek için bu ülkenin vatandaşı olmak, üstelik vergi ödemek, dahası Genel Sağlık Sigortası primi yatırmak, hatta bir de 'katılım payı' ödemek yetmeyecek. Şimdi bir de 'ilâve ücret' adı altında para ödemek gerekecek. (Geçici Madde 5)

Ø Bütün dünyada anne sütünün önemi yeniden anlaşılır ve emzirme teşvik edilirken Türkiye'de 'sigortalının çocuğuna bir ay anne sütü yeter' mantığı geçerli olacak. Daha önce doğum yapan sigortalılara altı ay süreyle verilmesi öngörülen emzirme yardımı bir aya düşürülecek.
Ø Hastalanan sigortalılara verilen iş görememezlik ödeneği % 16 azalacak. (Madde 18, 19, 80)
Ø Emekli Bağ-Kur'lularının maaşından 10 yıl süreyle % 10 oranında Genel Sağlık Sigortası primi kesilecek. (Madde 88)
Ø Primini ödeyemeyen vatandaşlar sağlık hizmeti alamayacak, hastane kapılarından geri dönecek. (Madde 88, 89 ,90)
Ø Primini ödeyemeyen çiftçilerin pamuğuna buğdayına, üzümüne tütününe el konulacak. (Madde 87)
Şu anda sadece Türkiye'de değil dünyanın pek çok ülkesinde benzer politikalar uygulanmaya çalışılıyor. Devletler sosyal güvenlik ve sağlık harcamalarını azaltma çabasındalar. Fransa ve Yunanistan'da büyük grevler ve yürüyüşlerle bu yasalar engellenmeye çalışılıyor. Şu an yasanın getirecekleri ile ilgili yeterli farkındalık yok. Biz de bu yasayı engelleyebiliriz. Biz karşı koyarsak bu yasayı geçiremezler!

Kazasız günler

 

Allah korusun… İlk defa duyuyorum ve önemli bir bilgi. Kazasız günler…    

 

        Herhangi bir trafik kazası sonrasında, bir hastaneye (özel veya devlet) gittiğinizde veya getirildiğinizde, size veya yakınlarınıza (2918 no'lu yasayı bilmediğiniz zannedilerek):
 
 'Yapılacak müdahele ve tedavi ücretlerini ödeyeceğinize dair şu belgeyi imzalayınız' teklifi ile karşılaşabilirsiniz.
 
 Ancak, siz:
 

'Bu formun altına, bu belgeyi imzalamazsam, bana müdahele edemeyeceğinizi ve tedavimin yapılamayacağını yazın ve imzalayın!' dediğiz anda… 
 
 
HASTANENİN BÜTÜN İMKÂNLARI SİZİN İÇİN SEFERBER OLACAKLAR

         Trafik kazası sonucu yaralanan ve hastaneye kaldırılarak tedavi altına alınan kazazedelerin, 2918 sayılı kanuna göre tedavi için hiçbir ücret ödememesi gerekiyor (Madde: 98 ve Madde: 108).

        Yönetmeliğe göre, 'hastane acil servisi' kendisine gelen kazazedenin maddî durumuna, sosyal güvencesi olup olmadığına ve hastanın özelliklerine bakmadan gereken tedaviyi ve müdahaleyi herhangi bir ücret talep etmeden, yapmak zorunda. Bu tedavi sonucu oluşan masraflar, 'T.C. Sağlık Bakanlığı Karayolları Döner Sermaye İşletmesi' tarafından karşılanmaktadır (Madde: 08).
 
 


HASTANELERİN BU MADDELERDEN Bİ HABERMİŞ GİBİ VATANDAŞTAN PARA TALEP ETMEYE HAKLARI YOKTUR!
TRAFİK MAĞDURLARI YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ - www.trafikmagdurlari.org (ilginç ve yararlı; incelemenizi öneririm)

 

 

SECSIS nedir, biliyormuydunuz?

SECSiS NEDiR BiLiYOR MUSUNUZ ?

HiÇ DUYDUNUZ MU BU KELiMEYi ?


SECSiS BiR BiLGiSAYAR PAKET PROGRAMI


ABD Lİ YAZILIM ŞiRETi SUN TARAFINAN GELiŞTiRiLMiS..


NE iŞE Mi YARIYOR ?


ÖNCE SECSiS iN AÇILIMINI YAZALIM


NE iŞE YARADIĞINI HEMEN ANLAYACAKSINIZ


SECSiS "SUN ELECTiON CONTROL SYSTEM"


ANLADINIZ DEĞİL Mi ?


EVET TAM DA ANLADIĞINIZ GiBi BU BiR SEÇiM KONTROL SiSTEMi YAZILIMI


AMERiKA BU SiSTEMi SEÇiMLERi KiMiN KAZANMASINI iSTiYORSA O ÜLKEYE GÖNDERiYOR VE YANDAŞININ KAZANMASINI SAĞLIYOR.


ŞiMDiYE KADAR HANGi ÜLELERDE Mi KULLANILMIŞ.?


BU KONUDAKi HABER AŞAĞIDA


iBRETLE OKUYUN


Cumhuriyet


EMPERYALİSTLERE YALVARAN BAŞBAKAN


Erdoğan'ın ABD'ye gitmesinin asıl sebebine kimse değinmemiş.


Erdoğan'ı ve idealini bilmeyen her kafadan bir ses çıkıyor.


Şunun için gitti, şunu dedi, bunu söyledi, önce şunu söylemişti, şimdi bunu yapıyor, İMF'ye teslim olamayız, ümüğümüzü sıktırmayız, sonra gidiyor İMF'den para istiyor vb. vb. Bütün bunların hepsi boş.


Türkiye krize giriyormuş, vaziyet vahimmiş Erdoğan'nın umurunda değil.


Zaten bu hususta hiçbir bilgisi de yok. Erdoğan bambaşka işlerin peşinde.


Benim aklım, 22 Temmuz seçimlerindeki çok önemli bir noktaya takıldı.


Siz de şimdi o zamana gidin ve anımsamaya çalışın.


AKP %47 oy aldı. AKP başta herkes şaşırdı, şok oldu.


Seçim sonucu gösteriyordu ki, iki kişiden biri AKP'ye oy vermiş.


Gazeteciler halkın arasına giriyor soruyor "AKP'ye oy verdin mi?


Yok. Yok. Yok. Bu nasıl olur?


Derken, kimin ortaya çıkardığını bilmediğim bir oy kaydırma hilesi mi dersiniz, sahtekarlığı mı dersiniz ortaya çıkarıldı. İddiaya göre CHP'nin, MHP'nin, İP'sinin, HYP'nin vb. oylarından çalınıp AKP'ye aktarılmış.


Bu SECSİS adı verilen, yüksek bir teknolojiyle gerçekleşmiş.


Ben şahsen SECSİS'in teknik tarafını bilmiyorum.


Bildiğim tek şey SECSİS düzeniyle bilgisayarlara girip değişiklik yapabilme özelliğine sahip bir sistem olduğu. Hani şu telefonları ve ortamı dinleyen, Erdoğan'nın yasal olmayan Örgütünde kullanılan 11 seyyar araç var ya, işte onun ama oy kaydırma tekniğini yapan teknolojik bir düzen. Bu hile üzerine, İzmirli bazı aydınlarımız, Hürriyet Gazetesi yazarı Yalçın Bayer başta olmak üzere bir çok vatandaş çalışmalar yaptı ve denklemi çözdüler. Oy kaydırılmasını kanıtlayan belgeler ortaya çıkardılar. Olay Yüksek Seçim Kuruluna kadar taşındı. AKP'nin bir yandaşı olan Yüksek Seçim Kurulu başkanı olayı örtbas etmek için gerekeni yaptı ve yasayı kullandı. Bu yasaya göre, Yüksek Seçim Kurulu kararlarına, hiçbir kişi ya da kuruluş itiraz edemezdi, dava açamazdı. Böylece hilenin üstüne gidenler susturuldu, bildiğim kadarıyla olay da kapanmıştı.


Duyduğuma göre, SECSİS önceden Yunanistan'da da uygulanmak istenmiş ve ama orada bunun önüne geçilmiş. Önümüzde Yerel Seçimler ve iki yıl kadar sonra da genel seçimler yapılacak. Erdoğan'nın, bu SECSİS sahtekarlığına tekrar hayati ihtiyacı var. 22 Temmuz Genel seçimlerinde Bush'un yardımıyla SECSİS kullanıldı, nohut mercimek, kömür dağıtmak, Allah ile aldatmak, PKK'ya yardım etmek, malum medya tuz biberi ve AKP iktidara geldi.


Bu gün saydıklarımın hepsi gene var, hatta daha da çok yoğunlukta var. Bir tek SECSİS muallakta. Şimdi ABD başkanı değişti ve Obama geldi. Ayni yardımı Obama'dan da alabilmek için Erdoğan paçaları sıvadı.


Başka bahaneleri öne sürerek ABD'ye gitti. Obama Erdoğan'ı kabul etmedi ama yardımcısını vekil etti. Erdoğan onunla Türkiye'nin çıkarlarıyla ilgili hiç bir şey konuşmamıştır. SECSİS'i, Obama'ya iletmesi için MİSTER'e yalvarmıştır.


Demiştir ki "bakın, Irak'ta 1,5 milyon Müslüman'ı öldüren ya da ölmelerine neden olan ABD askerlerinin salimen evlerine dönmeleri için gece gündüz dua ediyorum. Bush'un isteği üzerine, tezkereyi cebime koyarak, PKK'ya yardım ettim. Obama da Bush gibi bana yardım etmeli ve kenef kolunu çekmemeli. İktidarda kalmamı sağlarsa bugünedek olduğu gibi istediği her şeyi yaparım." Gerisi çelik çomak. Sonra Mister'i bıraktı ve İMF Mister'ine gitti. Başladı ona da yalvarmaya. "Aman gözünüzü seveyim, biz dışarıdan para gelsin de faizi 17% miş, 27% mii bize vız gelir.. Faizleri ödeyecekler düşünsün. Onun için yerel seçime kadar ne yapıp yapın bana yardım edin, gerekli parayı verin, seçimden zaferle çıkınca sizin her istediğinizi yapacağım, hamdolsun, Erdoğan sözü veriyorum" dedi.


İşte Erdoğan'nın ABD seyahatinin özeti bundan ibaret. Gene gerisi fasafiso, çelik çomak. Şimdiden söyleyeyim: Yazdıklarıma " hayal mahsulü ve komplo" diyenlere katılmayacağım. Hala Erdoğan'dan Türkiye'nin çıkarları için birşeyler yapacağını düşünenler, hatta tahmin edenler varsa, onlar yalnız salaklar ya da Allah ile aldatılanlardır. Şimdi, SECSİS'i hatırlatarak bir kez daha vatandaşlık görevimi yapıyor, siyasi partilerimizin dikkatini çekiyorum.


Cumhur Eray


19.11.2008



Sunay Akın-AĞUSTOS BÖCEĞİ HİKAYESİ :) :) :)


Sunay Akın


Harika hikâye


AĞUSTOS BÖCEĞİ HİKAYESİ

Bir ağustos böceği doğmadan önce toprağın altındaki bir lavrada ortalama olarak 12 yıl bekler.
Evet, tam 12 yıl. 12 yıllık hapislikten sonra dünyaya gelen garibanın ömrü adında yazılıdır: Ağustos.
Yani topu topu bir ay... Şarkı söyleyen yalnızca erkek ağustos böceğidir.
Çünkü dişi, en güzel şarkıyı söyleyeni kendine eş seçecek ve çiftleşecektir.
Düşünsenize, 12 yıl toprağın altında bekle, dışarı çık. Ömrün bir ay...
Buldun, buldun... Bulamadın, bir daha yok.

Siz olsanız çalışır mıydınız?

Üstün Dökmen'in çok güzel bir yorumu

...Çocuğumuz düşüp kafasını masaya çarpınca biz hemen masayı
döveriz,
'he masa ehhhh sen niye orada duruyorsun' diye. Çocuk masa orada
durmasa kafasını çarpmayacağını sanır ve büyüdükçe yaptığı her
hatayı yükleyecek birini veya bir şeyi mutlaka bulur.'
Malum...

Mesela, bizim Balkan harbinden kalma, dandik vagonlara 160
Kilometre hız yaptırdılar. İlk virajda sizlere ömür...
Kimin üstüne kaldı?
Makinistin...

Mersin'de bayrağımız yakıldı, yırtıldı. Askere taş attılar, panzere
molotof... Memleket ayağa kalktı. Kimin yüzündenmiş?..
İki veled...

Gelene geçene ayran, tost falan satan, kendi halinde sakin bir kas abaydı,
Susurluk... İçişleri Bakanlığı, MİT, Jitem, generaller, özel tim polisleri,
kumarhaneciler, bakanlar, milletvekilleri, işadamları... 1000 kişi falan
yargılandı. Her şey kimin başının altından çıkmış?
Yeşil'in...

Deprem oldu... 7 vilayette 50 bin kişi öldü. Binlerce bina yıkıldı, on
binleri ağır hasarlı. Hepsinin sorumlusu olarak kimi kulağından tutup
hapse tıktık?
Veli Göçer'i...

Edirne'de bebeler şakır şakır öldü... Hiç utanmadan biskuvi kolilerine
koyup, gömdüler. 'Araştırdık, ihmal yok' dediler. Peki neden öldü bu
yavrular? Klima'dan...
Dikkat isterim, klimacı bile değil, klima.

Rakıdan öldük. O gün ile bu gün arasında ne değişti?..
Kapağın rengi...

Sanal 'sorumlumuz' bile var... Yollarda her gün 20 insanımız heba oluyor.
Trafik Canavarı'ndan...

Dolar patlarsa?
Enflasyon Canavarı'ndan...

Hatta 'sorumlu olmayan sorumlumuz' da var... Milli takım oynayıp
yeniliyor. Suçlusu kim?
Takıma alınmayan Hakan...

Domatesleri Ruslara kakalayamıyoruz...
Sinekten...

Deli dana geliyor.
inekten...

Millet hormonlu diye tavuk yemiyor.
Erman Toroğlu'ndan...

Evleri su basıyor.
Yağmurdan...

Ormanlar yanıyor.
Sigaradan...

Gemi batıyor.
Dalgadan...

İyi de kardeşim, uçak neden düşüyor?
Rahmetli pilottan...

Peki bu şartlarda hayatta kalmayı nasıl başarıyoruz?
Allah'tan...

----------------------------------

Yukardakilere uygun bir fıkra:

Bir gun melekler telas icinde Allah'ın yanına cıkmıs, yerlerinde duramaz bir sekilde
Melekler - Allahım Allahım, Amerikaa ile ingilizler savasa girdi yardım yapmalıyız
Allah - AA dert etmeyin onlar islerini bilirler bırakın kendi hallerine demis
Aradan bir iki gun gecmis melekler yine telasla gelmis ve
Melekler - Allahım bu seferde Fransa savasa katıldı hemen mudahale etmeliyiz..
Allah - Karısmayınnn onlar islerini bilirler - demis
Aradan bir iki gün gecince yine melekler apar top ar solugu Allah!ın katında almıslar ve
melekler - Aman Allahım, bu seferde Turkler savasa katıldı
Allah -
Olamaz hemen bana tüm silahlarımı getirin kusanmalıyız, onlar herseyi bana havale ederler....:)

Asayiş berkemal kuşu :)

 

BÜTÜN KADINLARIN MAZERETI AYNI :))

 

Türk hırsızı

Gercek bir olay oldugu soyleniyor..

Hirsizin biri herhangi bir evin catisina cikmis ve bir anten kablosunu
kesmis. Evin reisi de tam tv'ye dalmisken yayin kesilince televizyonunu
kurcalamis ama "bozuldu heralde" diyerek yatmis.

Ertesi gun adam ise gittikten sonra hirsizlardan biri kapiyi calip adamin
karisina "yenge, abi gonderdi beni sizin televizyon bozukmus heralde alin
da bir bakin dedi" demis. Saf kadin da televizyonu vermis.

Aksam adam eve gelip de televizyonu gorememis ve karisindan olayi
ogrenince dumura ugramis tabi.

Hemen o hafta sonu balkonda keyif yaparlarken bizim hirsiz asagidan islik
cala cala onlara bakarak gecerken, kadin hirsizi tanimis ve "bak bey!
televizyonu calan adam iste buydu!!"demis.

Adam bunu duyunca pijamalarla adami kovalamaya baslamis. 5 dakika sonra
diger hirsiz adamin evine gelip, karisina" yenge, ben polisim abi hirsizi
yakaladi simdi karakoldalar pantolonuyla, cuzdanini istiyor" demis ve
kadin da vermis tabiki(?) normal olarak.

Adam hirsizi uzun bir sure kovaladiktan sonra kan ter icinde eve donmus..
VEEE yine dumur!

Artik adam karisini ne yapmis bilemiycem.....

ACIL yada NEREDEYIM yazıp 7777 veya 2222 numarasına mesaj

Arkadaşlar,

Uludağ'da genç bir kayakçının ölümüyle sonuçlanan olayda Ceptelefonu Şirketi, Telekomünikasyon Kurumu kurallarından olan; "konum bilgileri sadece savcılık talebi halinde verilebilir, şahıslara veya başka kurumlara verilemez" kuralı gereğince bilgi veremediği ve bürokratik işlemlerin uzaması nedeniyle genç kayakçının ölümü sonrasında suçlanmıştı.

Durumu değerlendiren Ceptelefonu şirketleri, mevcut kuralı çiğnemeden duruma çözüm aramış ve aşağıdaki düzenlemeyi hayata geçirmiş bulunmaktadır. 
Bütün Ceptelefonu aboneleri'nin bilmesi gerektiğini düşünerek paylaşıyorum...
 
Ceptelefonu abonelerine bir servis yapıldı.

Şu an aktif.
 
Herhangi bir şekilde kaybolan kişi; ACIL yada NEREDEYIM yazıp 7777 veya 2222 numarasına mesaj gönderirse, kendisine BULUNDUGU YER GAYET AYDINLATICI BIR SEKILDE mesaj olarak gönderiliyor.

Normalde 2sms/4 kontör. Fakat kontörünüz olmasa da mesaj gönderiliyor.
Tüm Ceptelefonu abonelerinin bilmesinde fayda var. Lütfen mümkün olduğunca dağıtalım.

KAYBOLMAK veya en yakın polise, jandarmaya veya sağlık kuruluşuna acil ihtiyaç olabilir.

Hepimizin başına gelebilecek bir olaydır...
 
Cep Telefonuna Gelen Cevap Mesaj Örneği;  
                                                                                                                   
BULUNDUGUNUZ BOLGE:                                                                                                        
Istanbul,Kadikoy,Icerenkoy, Karaman Ciftlik Yolu caddesi    

                            

COGRAFI KONUMUNUZ:                                                                                                         
(40 derece 58 dk 44 sn Kuzey, 29 derece 06 dk 22 sn Dogu) 
                                 
SIZE EN YAKIN NOKTALAR:                                                                                              
Tem Polis Buro Amirligi 103 m  (+902164104113),                                                   
Ozel Avicenna Hastanesi 225 m (+902165741000),                                                
Infotech Bilisim ve Iletisim Teknolojileri   .S. 32  m  (+902165740505)     
              
Polis Imdat 155, Alo Jandarma 156, Hizir Acil 112, Itfaiye 110    

 

.

22 Mart 2010 Pazartesi

Bayram.. Her gün bayram

Zamanla anlıyor insan: 3-4 güne sıkışmış bir tatilden öte bir şey bayram...
Hayata rasgele serpiştirilmiş ilahi ikramlar, kıymet bilen kullara her daim bayram yaşatır.
***
Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan...
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık...
Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.
Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.
***
Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.
Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir ilişkiyi bitirmek de öyle...
Vuslat da bayramdır öte yandan...
Endişe içinde beklediğinden mektup almak, telefonda ansızın sesini duymak, deli gibi burnunda tütenin boynuna sarılmak bayramdır.
En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır.
"Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır.
Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...
***
Yeni bir sözcük öğrenmek, bir tünelin sonuna gelmek, müzmin bir işin kapısını çarpıp uzun bir yola çıkıvermek bayramdır.
Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek bayramdır.
Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.
Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram, ilk adım, ilk yazı, ilk karne bayram...
Güne gülümseyerek başlamak bayramdır.
"İyi ki yanımdasın" bayram, "Her şeyi sana borçluyum" bayram, "Hiç pişman değilim" bayram...
***
Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek bayramdır.
Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek, yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır.
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...
***
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.
Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.
Her gününüz bayram olsun!

Can Dündar

20 Mart 2010 Cumartesi

TÜRK OLMAK

Turk olmak,
Osmanli'nin borcunu odemektir, hovarda babanin borcla
yasayan evladi gibi.
Kosova'da ve Bosna'da, Bati Trakya'da ve Makedonya'da,
bilmem kac asir gecmiste kalan meselelerin hesabini
vermektir.

Turk olmak,
Kibris'ta, Hocali'de, Anadolu'da ve Balkanlar'da
soykirima ugrayip, yapmadigin soykirimla suclanmaktir.


Turk olmak,
fasist olmaktir, vatanina, yurduna, tarihine sahip
ciktiginca.
Turk olmak, 'demokrat ' ve 'cagdas'olmaktir, vatanina,
yurduna, tarihine sahip cikmadiginca.

Turk olmak,
lisaninin Avrupa'da yasaklanmasidir ve yine Turk olmak
kendini anlatamamaktir.
Avrupa'da hor gorulmek Turk olmaktir, atalarin bir
suru asir once Viyana'yi kusattigi icin ...
...ve hos gorulmemektir, sadece kusatip, Napolyon gibi
butun Viyana'yi yakmadigi icin.

Turk olmak,
Selanik'te Pontus Aniti'nin, Viyana'da cignenen
yeniceri minberinin ve Malta'da papazin uzerine
bastigi Turk bayragi heykelinin onunden gecmektir.

Turk olmak zordur, cetindir ve eziyetlidir.
Uc kitadan donup, bir kucuk yarimada da misafir
muamelesi gormektir.
Sayisiz imparatorluk kurmak Turk olmaktir, ayni
zamanda sayisiz imparatorluk yikmak da Turk olmaktir.

Turk olmak,
Arabaya kosulan ilk atin vataninda, ilk yazili
antlasmanin imzalandigi yurtta, yazinin bulundugu,
paranin icat edildigi, her metrekaresinden bereket
fiskiran bu yurtta... kalkinmak icin yabanci sermaye
beklemektir.

Turk olmak;
Troya'dan bu yana, Sumer'den bu yana serpilerek gelse
de, tarihten eski bu topraklarda, butun zamandan
damitilarak gelen yuksek degerlerine ragmen, bir
haftalik hafiza ile yasamaktir.

Dogu Roma'yi da Bati Roma'yi da yikip, yeni Roma olan
AB'ye girmeye calismaktir Turk olmak.

Turk olmak,
Mostar'da koprudur,
Kerkuk'te kaledir,
Istanbul'da Kizkulesi'dir,
Anadolu'da bugdaydir,
Cukurova'da pamuktur,
Ege'de tutun,
Karadeniz'de findik,
Trakya'da aycicegidir.

Turk olmak,
Canakkale'de olmektir.
Canakkale'de olmeden once dusmana su vermektir, onun
yaralisini sirtinda kendi hastanene tasimaktir.
Dusmanin ardindan rahmet okumak, kanlindan helallik
almaktir.

Sabahlari odana rahmet dolsun diye, cami acmaktir. Kar
yagdiginda kayak yapmayi degil, evsizleri dusunmektir.

Balkon kosesine kuslar icin, kisin ekmek kirintisi,
yazin su koymaktir.
Yagmura rahmet, kara bereket diye bakmaktir.

Turk olmak,
harap bir ulkede, zengin ulkelerin mustemlekeligini
reddedip...
tahtadan kilic ve ipten uzengi ile...
paylasacak ve sahiplenecek tek varligi fakirlik
olmasina ragmen...
yedi duvele meydan okumaktir.

Turk olmak,
askere davul-zurna ile ugurlanmaktir...
belki de donmeyecegini bilerek.
Turk olmak,
annenin ardindan" bir oglum daha olsun, onu da
gonderecegim" demesidir.
Babanin gozyaslarini tutarak, tabutuna son kez
dokunurken "vatan sag olsun" demesidir.

Turk olmak,
"Turk cayinda radyasyon olmaz" yalanlari ile, "gusul
abdesti alana aids bulasmaz" dolanlari ile yasamaktir.

Her hukumetin enkaz devraldigi, ama asla ardinda enkaz
birakmadigi ulkede olmaktir.

Turk olmak,
ecdadin yasadigi kitliktan dolayi, cayin yaninda gelen
sekerden fazla olani garsona geri vermektir. Ayni
nedenle Turk olmak, yemegi ziyan etmekten korkmaktir.
Goz hakkina, dis kirasina saygidir, Turk olmak.
Evindeki bir kap asin yarisini tanri misafirine
vermektir.
Kendi yerde, misafiri dosekte yatirmaktir Turk olmak.

Turk olmak,
milli macta aglamaktir.
Ayhan Isik'a, Belgin Doruk'a asik olmaktir.
Turk olmak,
askini olesiye sevmektir.
Aski icin olmektir, oldurmektir.
Sevdiceginin elini bir kez tutamadan topraga
girmektir.
En guzel ask siirlerini yureginde hissetmektir.
Eskiyaya turku yakmaktir, Turk olmak.

Milletine sovmektir, ama baskasina sovdurmemektir,
Turk olmak.

Turk olmak
Yunus'u bilmektir, Asik Veysel'i sevmektir.
Mevlana'yi, Haci Bektas-i Veli'yi ve Hoca Yesevi'yi...
-tek bir satirini okumasa da-
yureginde tasimaktir.

Turk olmak,
saz caldiginda, ney uflendiginde, kos dovuldugunde ve
kaval caldiginda yureginin derinlerinde bir sizi
sezmektir...bir de Yemen Turkusu'nde...

Hayatin sana verdiklerine "nasip", vermediklerine
"kismet" demektir.
Her isin "hayirlisina" inanmaktir ve "felege"
kufretmektir
ve aglamamak icin...
cok gulmekten cekinmektir.

Turk olmak,
Asya'da batili, Avrupa'da dogulu diye tepki gormektir.
Irk sozunu bilmeden yasamak, yaradilani Yaradandan
oturu sevmektir.

Magazin programlari ile dizilerin arasina sikissa da,
silkinip uzerindeki olu topragini atabilmektir.
Turk olmak,
mahalle maci icin ayni saatte, on kisi bulusamazken,
milyon kisinin bir araya gelmesidir. Tavla oynarken
bile kavga ederken, milyon kisinin kavga etmeden
gosteri yapabilmesidir.

Turk olmak
en zayif gununde bile dunyaya meydan okumak, en dertli
gununde bile her ufunetin bir safakta bitecegini
bilerek tevekkul gostermektir.
Zor istir Turk olmak.

Turk olmak,
Anadolu'da her dusen yagmur damlasina hamdetmek, her
cikan basak icin sukretmektir.

Turk olmak,
medeniyetler besigi Anadolu'da dik durabilmektir.

Fıkra...

 


ASIL NEDEN
 Tanri; bütün kadınlari bir araya toplamış ve Musa,
Isa ve Muhammet'ten bu kadinlari paylasip kendi
cemaatlerini oluşturmalarını istemis.

Önce Musa en kidemli peygamber olarak iclerinden en
zekilerini ve en acikgozlerini secmis.

Daha sonra Isa en guzellerini kendi cemaatine almis.

Sıra Muhammet'e gelince, geride kalanlara şöyle bir
bakmış ve bezgin bir sesle:

Örtünün!... demis, Örtününnnnn!!!

Yorumsuz

 

En İyi Arkadaşıma

Gözlerin arasındaki ilişkiyi biliyor musun?

Onlar birlikte göz kırparlar, birlikte ağlarlar, her şeyi birlikte görürler ve birlikte uyurlar.

Buna rağmen asla birbirlerini görmezler.

Arkadaşlık bunun gibi olmalı.

Arkadaşsız hayat cehennem gibidir.
Sevgilerimle

ÖMER HAYYAM' dan...

Demişler ki!  Haram nedir bilmez Hayyam.

Ben Haram ile Helali karıştırmam.

Dost ile içilen Şarap'helaldir,

'Puşt'ile içilen su bile  Haram...

Kifayetsiz muhterisler ve 'cahil cesareti'

New York Stern School of Business'te görevli psikologlar Justin Kruger
ve David Dunning'in tarihe geçmelerine vesile olan bulguları, yani
Dunning-Kruger Etkisi adıyla literatüre geçecek olan teorileri de,
Türk sağduyusunun yüzyıllardır "cahil cesareti" dediği şeydir aslında.
Journal of Personality and Social Psychology'nin Aralık-99 sayısında
yayımlanan teorileri özetle, "cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin
kendine olan güvenini artırır" der.
  
Metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda
yapılan araştırmaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:
-Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
-Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
-Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini
görüp anlamaktan da acizdirler.
-Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz
insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
  
Değerlendirme zaafı
İki uzman daha sonra, bu teorilerini test etme fırsatı da buldular.
Cornell Üniversitesi'nden 45 öğrenciye bir test yaptılar, çeşitli
sorular sordular. Ardından öğrencilerden "testin sonucunda ne kadar
başarılı olacaklarını tahmin etmelerini" istediler.
En başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap
verenlerin), testin yüzde 60'ına doğru cevap verdiklerine, ayrıca iyi
günlerinde olsalar yüzde 70'e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya
çıktı.
En iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların) en
alçakgönüllü denekler olduğu (soruların yüzde 70'ine doğru cevap
verdiklerini düşündükleri) görüldü. (Not: Dunning ve Kruger bu
çalışmalarıyla 2000 yılında Nobel de kazandılar.)
İki uzman psikolog bu bilinçsizliği, "kronik kendi kendini
değerlendirme (auto-evaluation) yeteneksizliğine" bağlıyorlar.
Çalışan, kendi kapasitesini değerlendirmekten ve eksikliğini teşhis
etmekten acizdir. Ama asıl vahim olan, bu "yetersizlik + haddini
bilmeme" kokteylinin, mesleki açıdan, karşı koyulmaz bir itici güç
oluşturması. Kariyer açısından bir eksiyken, artıya dönüşmesi.
İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan "yetersiz", kendini ve
yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan
görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır.
Aksine bunu bir "hak" olarak görecektir. "Uyanıklık" bilecektir.
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar ise çalışma
hayatında "fazla alçakgönüllü" davranarak kendilerine haksızlık
edecekler, öne çıkmayacaklar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip
olmayacaklar, kıymetlerinin bilinmesini bekleyecekler (ve bilinmeyince
için için kırılacaklar ve kendilerini daha da geriye çekecekler) ve
muhtemelen üstleri tarafından "ihtiras eksikliği" ile suçlanacaklardır. 
Üstleri de zaten, genelde "aynı yoldan geçmiş" insanlardır.
Buna, insan kaynaklarının, iki benzer CV arasından, "kendine güvenen
ve iyi sonuç alma olasılığı yüksek" adayı tercih edeceği gerçeğini de
eklerseniz, Dunning-Kruger Sendromu'nun Peter Prensibi'nin (*)
yatağını yaptığı da ortaya çıkar.
  
Sonuçta, "kifayetsiz muhterisler" her zaman ve her yerde daha hızlı
yükselecekler ve daha yukarılara çıkacaklardır. Etrafınıza bir bakın,
uzmanlara hak vereceksiniz.
  
(*) Peter Prensibi: Her çalışan, iş ortamında yetersiz olduğu noktaya
kadar yükselir, der. Bunun doğal sonucu olarak, yüksek makamlar daima
yetersiz insanlar tarafından işgal edilir.
Kifayetsiz muhterisi nasıl tanırsınız?
1- Gücünü delegasyon bahanesinden alır. Ekibinin orkestra şefi havalarına girer.
2- Çok gürültü patırtı eder, çok şey yapıyormuş havası estirir.
3- Koridorlarda hızlı hızlı, düşünceli edayla yürür.
4- "Beşer şaşar" diye düşünür. Ama genellikle şaşan beşer başkası
değil, kendisidir.
5- Ne olursa olsun, hazırlıklıymış, olacakları önceden biliyormuş gibi davranır.
6- Üstlerine karşı son derece kibardır; altındakilere (özellikle de en
çok ihtiyaç duyduklarına) kötü muamele eder.
7- İktidar ilişkileri ve göstergeleri onun için çok önemlidir.
Astlarına kimin üst olduğunu hatırlatmayı sever.
8- İlk denemede başarılı olamazsa, başarısızlığının belgelerini yok
etmeyi unutmaz.
9- Talimatlarını post-it ile, e-postayla verir böylece astlarıyla
yüzleşmekten kaçar.
10- Toplantılarda son sözü mutlaka o söyler, gerekirse başkasının
sözünü tekrarlamak pahasına..

11 Eylül saldırısınına farklı bir bakış

 

 

 

 

Türkçe altyazılı

Sevgiler

 
eXTReMe Tracker
Directory of General Blogs