ışığı açsam ama nerdeki..? heryer taş...
İnsan ne için yaşar hayatta..?
Ne için gelir dünyaya..? Neden ağlar..
Bilmiyorum. Ben bilemiyorum sürekli değişiyorum ve sürekli yeni bişiler doğuyor içimde ve birazda ölüyor çoğunda… her gün biraz ölüyorum, derim biraz dökülüyor, yaşlandığımı hissediyorum. Durduk yere ağlamak istiyorum. Susmadan haykırmak…
Ağlarken ovunmak –kilitlenmek- hıçkıra hıçkıra…
bazen de öldüğünü hissediyorum. Üzerinde ölü deriler gibi ölü düşünceler ve ayaklarımda, tenimde ölü soğuğu hissediyorum, sabun gibi… Her yer buz gibi benim içim yanıyor… Buzdolabında yeni pişmiş yumurta gibiyim çatlamak üzeriyim sevgilim.
Korkuyorum.. tıpkı bu yazıdaki kadar çok şey olup hiçbişi olamıyor, anlatamıyor…
ama ne olursa olsun her zaman doğanlar ölenlerden daha çoklar bir müddet sonra dar geliyor yer ve aynen bir ülkedeki gibi..
oluyor.. işsiz (ipsiz)düşünceler dolanıyor ortalıkta… bir kalabalık peydah oluyor ve birileri eskiden, birileri yeni oluyor ortasını bulmak ne mümkün … hatta ülkedeki kişiler kadar yabancılaşıyor bazen insanın içindekiler…
Ve o zaman yardımcı bişiler arıyor yaslanacak bir omuz mesela gözyaşları olmasa da ağlamak bazen. Salyalarını akıtmak, sümüğünü silmek üzerine veya oynasın istiyor biri onunla eskiden kalan eksikleri için…
Birileri dikkat etsin, önemsesin onu ve hayatlarındaki diğer şeyler kadar olmasa da bişilerinin farkına varılsın dikkat edilsin hakkında bişiler bilinsin ona göre ayarlansın bazı şeyler…
Ama olmuyor koca…
sanki bi mağaranın girişine sırtını dönmüşsün her yere, sessizce,…
ağlıyorsun içinden geliyo…
Yankılanan şeyler senin, her şeyin ve mağaranın bir yerinde su var biliyorsun…
beki arkanda ışık var ama onu bilemiyorsun bildiğin şey seninle alakalı olan küçük bir dilim salçalı-ekmek gibi yalnız, hıçkırık…
Ve yalnızsın tüm varoluşunla…
Tek başına…
Sen, yalnızlık ve O…
Sanki babam ölmüş haberim yok..
amin
Ne için gelir dünyaya..? Neden ağlar..
Bilmiyorum. Ben bilemiyorum sürekli değişiyorum ve sürekli yeni bişiler doğuyor içimde ve birazda ölüyor çoğunda… her gün biraz ölüyorum, derim biraz dökülüyor, yaşlandığımı hissediyorum. Durduk yere ağlamak istiyorum. Susmadan haykırmak…
Ağlarken ovunmak –kilitlenmek- hıçkıra hıçkıra…
bazen de öldüğünü hissediyorum. Üzerinde ölü deriler gibi ölü düşünceler ve ayaklarımda, tenimde ölü soğuğu hissediyorum, sabun gibi… Her yer buz gibi benim içim yanıyor… Buzdolabında yeni pişmiş yumurta gibiyim çatlamak üzeriyim sevgilim.
Korkuyorum.. tıpkı bu yazıdaki kadar çok şey olup hiçbişi olamıyor, anlatamıyor…
ama ne olursa olsun her zaman doğanlar ölenlerden daha çoklar bir müddet sonra dar geliyor yer ve aynen bir ülkedeki gibi..
oluyor.. işsiz (ipsiz)düşünceler dolanıyor ortalıkta… bir kalabalık peydah oluyor ve birileri eskiden, birileri yeni oluyor ortasını bulmak ne mümkün … hatta ülkedeki kişiler kadar yabancılaşıyor bazen insanın içindekiler…
Ve o zaman yardımcı bişiler arıyor yaslanacak bir omuz mesela gözyaşları olmasa da ağlamak bazen. Salyalarını akıtmak, sümüğünü silmek üzerine veya oynasın istiyor biri onunla eskiden kalan eksikleri için…
Birileri dikkat etsin, önemsesin onu ve hayatlarındaki diğer şeyler kadar olmasa da bişilerinin farkına varılsın dikkat edilsin hakkında bişiler bilinsin ona göre ayarlansın bazı şeyler…
Ama olmuyor koca…
sanki bi mağaranın girişine sırtını dönmüşsün her yere, sessizce,…
ağlıyorsun içinden geliyo…
Yankılanan şeyler senin, her şeyin ve mağaranın bir yerinde su var biliyorsun…
beki arkanda ışık var ama onu bilemiyorsun bildiğin şey seninle alakalı olan küçük bir dilim salçalı-ekmek gibi yalnız, hıçkırık…
Ve yalnızsın tüm varoluşunla…
Tek başına…
Sen, yalnızlık ve O…
Sanki babam ölmüş haberim yok..
amin