22 Mart 2010 Pazartesi

Bayram.. Her gün bayram

Zamanla anlıyor insan: 3-4 güne sıkışmış bir tatilden öte bir şey bayram...
Hayata rasgele serpiştirilmiş ilahi ikramlar, kıymet bilen kullara her daim bayram yaşatır.
***
Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan...
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık...
Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.
Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.
***
Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.
Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir ilişkiyi bitirmek de öyle...
Vuslat da bayramdır öte yandan...
Endişe içinde beklediğinden mektup almak, telefonda ansızın sesini duymak, deli gibi burnunda tütenin boynuna sarılmak bayramdır.
En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır.
"Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır.
Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...
***
Yeni bir sözcük öğrenmek, bir tünelin sonuna gelmek, müzmin bir işin kapısını çarpıp uzun bir yola çıkıvermek bayramdır.
Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek bayramdır.
Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.
Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram, ilk adım, ilk yazı, ilk karne bayram...
Güne gülümseyerek başlamak bayramdır.
"İyi ki yanımdasın" bayram, "Her şeyi sana borçluyum" bayram, "Hiç pişman değilim" bayram...
***
Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek bayramdır.
Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek, yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır.
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...
***
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.
Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.
Her gününüz bayram olsun!

Can Dündar

20 Mart 2010 Cumartesi

TÜRK OLMAK

Turk olmak,
Osmanli'nin borcunu odemektir, hovarda babanin borcla
yasayan evladi gibi.
Kosova'da ve Bosna'da, Bati Trakya'da ve Makedonya'da,
bilmem kac asir gecmiste kalan meselelerin hesabini
vermektir.

Turk olmak,
Kibris'ta, Hocali'de, Anadolu'da ve Balkanlar'da
soykirima ugrayip, yapmadigin soykirimla suclanmaktir.


Turk olmak,
fasist olmaktir, vatanina, yurduna, tarihine sahip
ciktiginca.
Turk olmak, 'demokrat ' ve 'cagdas'olmaktir, vatanina,
yurduna, tarihine sahip cikmadiginca.

Turk olmak,
lisaninin Avrupa'da yasaklanmasidir ve yine Turk olmak
kendini anlatamamaktir.
Avrupa'da hor gorulmek Turk olmaktir, atalarin bir
suru asir once Viyana'yi kusattigi icin ...
...ve hos gorulmemektir, sadece kusatip, Napolyon gibi
butun Viyana'yi yakmadigi icin.

Turk olmak,
Selanik'te Pontus Aniti'nin, Viyana'da cignenen
yeniceri minberinin ve Malta'da papazin uzerine
bastigi Turk bayragi heykelinin onunden gecmektir.

Turk olmak zordur, cetindir ve eziyetlidir.
Uc kitadan donup, bir kucuk yarimada da misafir
muamelesi gormektir.
Sayisiz imparatorluk kurmak Turk olmaktir, ayni
zamanda sayisiz imparatorluk yikmak da Turk olmaktir.

Turk olmak,
Arabaya kosulan ilk atin vataninda, ilk yazili
antlasmanin imzalandigi yurtta, yazinin bulundugu,
paranin icat edildigi, her metrekaresinden bereket
fiskiran bu yurtta... kalkinmak icin yabanci sermaye
beklemektir.

Turk olmak;
Troya'dan bu yana, Sumer'den bu yana serpilerek gelse
de, tarihten eski bu topraklarda, butun zamandan
damitilarak gelen yuksek degerlerine ragmen, bir
haftalik hafiza ile yasamaktir.

Dogu Roma'yi da Bati Roma'yi da yikip, yeni Roma olan
AB'ye girmeye calismaktir Turk olmak.

Turk olmak,
Mostar'da koprudur,
Kerkuk'te kaledir,
Istanbul'da Kizkulesi'dir,
Anadolu'da bugdaydir,
Cukurova'da pamuktur,
Ege'de tutun,
Karadeniz'de findik,
Trakya'da aycicegidir.

Turk olmak,
Canakkale'de olmektir.
Canakkale'de olmeden once dusmana su vermektir, onun
yaralisini sirtinda kendi hastanene tasimaktir.
Dusmanin ardindan rahmet okumak, kanlindan helallik
almaktir.

Sabahlari odana rahmet dolsun diye, cami acmaktir. Kar
yagdiginda kayak yapmayi degil, evsizleri dusunmektir.

Balkon kosesine kuslar icin, kisin ekmek kirintisi,
yazin su koymaktir.
Yagmura rahmet, kara bereket diye bakmaktir.

Turk olmak,
harap bir ulkede, zengin ulkelerin mustemlekeligini
reddedip...
tahtadan kilic ve ipten uzengi ile...
paylasacak ve sahiplenecek tek varligi fakirlik
olmasina ragmen...
yedi duvele meydan okumaktir.

Turk olmak,
askere davul-zurna ile ugurlanmaktir...
belki de donmeyecegini bilerek.
Turk olmak,
annenin ardindan" bir oglum daha olsun, onu da
gonderecegim" demesidir.
Babanin gozyaslarini tutarak, tabutuna son kez
dokunurken "vatan sag olsun" demesidir.

Turk olmak,
"Turk cayinda radyasyon olmaz" yalanlari ile, "gusul
abdesti alana aids bulasmaz" dolanlari ile yasamaktir.

Her hukumetin enkaz devraldigi, ama asla ardinda enkaz
birakmadigi ulkede olmaktir.

Turk olmak,
ecdadin yasadigi kitliktan dolayi, cayin yaninda gelen
sekerden fazla olani garsona geri vermektir. Ayni
nedenle Turk olmak, yemegi ziyan etmekten korkmaktir.
Goz hakkina, dis kirasina saygidir, Turk olmak.
Evindeki bir kap asin yarisini tanri misafirine
vermektir.
Kendi yerde, misafiri dosekte yatirmaktir Turk olmak.

Turk olmak,
milli macta aglamaktir.
Ayhan Isik'a, Belgin Doruk'a asik olmaktir.
Turk olmak,
askini olesiye sevmektir.
Aski icin olmektir, oldurmektir.
Sevdiceginin elini bir kez tutamadan topraga
girmektir.
En guzel ask siirlerini yureginde hissetmektir.
Eskiyaya turku yakmaktir, Turk olmak.

Milletine sovmektir, ama baskasina sovdurmemektir,
Turk olmak.

Turk olmak
Yunus'u bilmektir, Asik Veysel'i sevmektir.
Mevlana'yi, Haci Bektas-i Veli'yi ve Hoca Yesevi'yi...
-tek bir satirini okumasa da-
yureginde tasimaktir.

Turk olmak,
saz caldiginda, ney uflendiginde, kos dovuldugunde ve
kaval caldiginda yureginin derinlerinde bir sizi
sezmektir...bir de Yemen Turkusu'nde...

Hayatin sana verdiklerine "nasip", vermediklerine
"kismet" demektir.
Her isin "hayirlisina" inanmaktir ve "felege"
kufretmektir
ve aglamamak icin...
cok gulmekten cekinmektir.

Turk olmak,
Asya'da batili, Avrupa'da dogulu diye tepki gormektir.
Irk sozunu bilmeden yasamak, yaradilani Yaradandan
oturu sevmektir.

Magazin programlari ile dizilerin arasina sikissa da,
silkinip uzerindeki olu topragini atabilmektir.
Turk olmak,
mahalle maci icin ayni saatte, on kisi bulusamazken,
milyon kisinin bir araya gelmesidir. Tavla oynarken
bile kavga ederken, milyon kisinin kavga etmeden
gosteri yapabilmesidir.

Turk olmak
en zayif gununde bile dunyaya meydan okumak, en dertli
gununde bile her ufunetin bir safakta bitecegini
bilerek tevekkul gostermektir.
Zor istir Turk olmak.

Turk olmak,
Anadolu'da her dusen yagmur damlasina hamdetmek, her
cikan basak icin sukretmektir.

Turk olmak,
medeniyetler besigi Anadolu'da dik durabilmektir.

Fıkra...

 


ASIL NEDEN
 Tanri; bütün kadınlari bir araya toplamış ve Musa,
Isa ve Muhammet'ten bu kadinlari paylasip kendi
cemaatlerini oluşturmalarını istemis.

Önce Musa en kidemli peygamber olarak iclerinden en
zekilerini ve en acikgozlerini secmis.

Daha sonra Isa en guzellerini kendi cemaatine almis.

Sıra Muhammet'e gelince, geride kalanlara şöyle bir
bakmış ve bezgin bir sesle:

Örtünün!... demis, Örtününnnnn!!!

Yorumsuz

 

En İyi Arkadaşıma

Gözlerin arasındaki ilişkiyi biliyor musun?

Onlar birlikte göz kırparlar, birlikte ağlarlar, her şeyi birlikte görürler ve birlikte uyurlar.

Buna rağmen asla birbirlerini görmezler.

Arkadaşlık bunun gibi olmalı.

Arkadaşsız hayat cehennem gibidir.
Sevgilerimle

ÖMER HAYYAM' dan...

Demişler ki!  Haram nedir bilmez Hayyam.

Ben Haram ile Helali karıştırmam.

Dost ile içilen Şarap'helaldir,

'Puşt'ile içilen su bile  Haram...

Kifayetsiz muhterisler ve 'cahil cesareti'

New York Stern School of Business'te görevli psikologlar Justin Kruger
ve David Dunning'in tarihe geçmelerine vesile olan bulguları, yani
Dunning-Kruger Etkisi adıyla literatüre geçecek olan teorileri de,
Türk sağduyusunun yüzyıllardır "cahil cesareti" dediği şeydir aslında.
Journal of Personality and Social Psychology'nin Aralık-99 sayısında
yayımlanan teorileri özetle, "cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin
kendine olan güvenini artırır" der.
  
Metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda
yapılan araştırmaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:
-Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
-Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
-Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini
görüp anlamaktan da acizdirler.
-Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz
insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
  
Değerlendirme zaafı
İki uzman daha sonra, bu teorilerini test etme fırsatı da buldular.
Cornell Üniversitesi'nden 45 öğrenciye bir test yaptılar, çeşitli
sorular sordular. Ardından öğrencilerden "testin sonucunda ne kadar
başarılı olacaklarını tahmin etmelerini" istediler.
En başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap
verenlerin), testin yüzde 60'ına doğru cevap verdiklerine, ayrıca iyi
günlerinde olsalar yüzde 70'e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya
çıktı.
En iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların) en
alçakgönüllü denekler olduğu (soruların yüzde 70'ine doğru cevap
verdiklerini düşündükleri) görüldü. (Not: Dunning ve Kruger bu
çalışmalarıyla 2000 yılında Nobel de kazandılar.)
İki uzman psikolog bu bilinçsizliği, "kronik kendi kendini
değerlendirme (auto-evaluation) yeteneksizliğine" bağlıyorlar.
Çalışan, kendi kapasitesini değerlendirmekten ve eksikliğini teşhis
etmekten acizdir. Ama asıl vahim olan, bu "yetersizlik + haddini
bilmeme" kokteylinin, mesleki açıdan, karşı koyulmaz bir itici güç
oluşturması. Kariyer açısından bir eksiyken, artıya dönüşmesi.
İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan "yetersiz", kendini ve
yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan
görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır.
Aksine bunu bir "hak" olarak görecektir. "Uyanıklık" bilecektir.
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar ise çalışma
hayatında "fazla alçakgönüllü" davranarak kendilerine haksızlık
edecekler, öne çıkmayacaklar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip
olmayacaklar, kıymetlerinin bilinmesini bekleyecekler (ve bilinmeyince
için için kırılacaklar ve kendilerini daha da geriye çekecekler) ve
muhtemelen üstleri tarafından "ihtiras eksikliği" ile suçlanacaklardır. 
Üstleri de zaten, genelde "aynı yoldan geçmiş" insanlardır.
Buna, insan kaynaklarının, iki benzer CV arasından, "kendine güvenen
ve iyi sonuç alma olasılığı yüksek" adayı tercih edeceği gerçeğini de
eklerseniz, Dunning-Kruger Sendromu'nun Peter Prensibi'nin (*)
yatağını yaptığı da ortaya çıkar.
  
Sonuçta, "kifayetsiz muhterisler" her zaman ve her yerde daha hızlı
yükselecekler ve daha yukarılara çıkacaklardır. Etrafınıza bir bakın,
uzmanlara hak vereceksiniz.
  
(*) Peter Prensibi: Her çalışan, iş ortamında yetersiz olduğu noktaya
kadar yükselir, der. Bunun doğal sonucu olarak, yüksek makamlar daima
yetersiz insanlar tarafından işgal edilir.
Kifayetsiz muhterisi nasıl tanırsınız?
1- Gücünü delegasyon bahanesinden alır. Ekibinin orkestra şefi havalarına girer.
2- Çok gürültü patırtı eder, çok şey yapıyormuş havası estirir.
3- Koridorlarda hızlı hızlı, düşünceli edayla yürür.
4- "Beşer şaşar" diye düşünür. Ama genellikle şaşan beşer başkası
değil, kendisidir.
5- Ne olursa olsun, hazırlıklıymış, olacakları önceden biliyormuş gibi davranır.
6- Üstlerine karşı son derece kibardır; altındakilere (özellikle de en
çok ihtiyaç duyduklarına) kötü muamele eder.
7- İktidar ilişkileri ve göstergeleri onun için çok önemlidir.
Astlarına kimin üst olduğunu hatırlatmayı sever.
8- İlk denemede başarılı olamazsa, başarısızlığının belgelerini yok
etmeyi unutmaz.
9- Talimatlarını post-it ile, e-postayla verir böylece astlarıyla
yüzleşmekten kaçar.
10- Toplantılarda son sözü mutlaka o söyler, gerekirse başkasının
sözünü tekrarlamak pahasına..

11 Eylül saldırısınına farklı bir bakış

 

 

 

 

Türkçe altyazılı

Sevgiler

 
eXTReMe Tracker
Directory of General Blogs