24 Nisan 2009 Cuma

çay koycam kim içer diycem kim var ki içsin..? şeker ister misin canım yoksa parmağımı batırsam çayına yeter mi...? biliyorum, biliyorum, benjamin bende seni..? :) :) :)

6 Nisan 2009 Pazartesi

Siz yaziyorsunuz, cizgi filmdeki kiz/erkek, konuşarak tekrarliyor.

 

Turkce dahil dilediginiz dili seçebiliyorsunuz.

 

Sonra, yazarak kizi/erkeği konusturabilirsiniz.

 

http://www.oddcast.com/home/demos/tts/tts_example.php

 


UYUMUYOR DA UYUYOR GİBİ YAPIYORSA NE YAPSANIZ NAFİLE, UYANDIRAMAZSINIZ. ' (Indra Ghandi)

Gece olunca, insanlar maymuncukları nı ve fenerlerini yanına alır ve
komsusunun evini soymaya gidermis. Gün dogarken geri döndüklerinde
yüklerini alırlarmıs. Ama her seferinde kendi evlerini de soyulmus
bulurlarmıs. Ülkede kimse kaybetmezmis, çünkü herkes birbirinden çalar
ve bu dolasım son kisi ilk kisiden çalana kadar sürermis.

Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmıs. Gece oldugunda,
çanta ve fenerle dısarı çıkmaktansa evinde kalıp çalışmayı tercih
edermiş. Hırsızlar geldiğinde evde ışık yandığını görüp soymak için
içeri girmezlermiş. Ve bu durum bir süre devam edince, ahali bir
konunun açıklığa kavuşmasını istemiş:
'Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını bir şey yapmaktan
alıkoymaya hakkın yok.' demişler.
Bunun üzerine dürüst adam, geceleri evinden çıkar, fakat hiçbir şey
çalmaz, döndüğü zaman evini hep soyulmuş bulurmuş. Adamın bir haftadan
daha az bir sürede, yiyecek tek bir şeyi kalmamış ve ülkeyi terketmek
zorunda kalmış.

Daha iyi soygun yaparak zenginleşenler kendileri için soygun yapmak
üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar. Zengin fakir ayrımı
giderek çoğalmış. Zenginler mallarını korumak için polis teşkilatı ve
hapishaneler kurmuşlar ve kendi mallarının çalınmasını yasa dışı ilan
etmişler. Ancak yoksulların mallarını çalmak hala serbestmiş. Bir süre
geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş.
Çünkü yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da ülkeyi terketmişler.
Zenginler ve maaşlı soyguncular ise soyacak kimse kalmadığı için
servetlerini yitirmeye başlamışlar.

Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için dürüst adamı başa
getirmeye karar vermişler.Ancak dürüst adamın evine gittiklerinde
sadece yerde yazılı bir kağıt varmış.Kağıtda şunlar yazıyormuş: ' Bir
insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa her şey için çok geç olmuş
demektir...'

'BIR MİLLET UYUYORSA UYANDIRMAK KOLAYDIR.
UYUMUYOR DA UYUYOR GİBİ YAPIYORSA NE YAPSANIZ NAFİLE, UYANDIRAMAZSINIZ. '
(Indra Ghandi)

 


Keçiboynuzu ve Pekmezinin Mucizeleri

Keçiboynuzu ve Pekmezinin Mucizeleri

KEÇiBOYNUZU NEDİR? 
 
 
KEÇİBOYNUZU AĞACI                                         KEÇİBOYNUZU ÇİÇEKLERİ
 
Anadolu'da bazı yörelerde harnup olarak da bilinir.
Yeryüzünün en eski bitkilerinden olup anavatanı olarak Güney Anadolu, Suriye,
Kıbrıs, Yunanistan, İspanya, Fas, Tunus, Cezayir, Filistin ve Libya olup
memleketimizde, Antalya, Mersin, Silifke, Datça dolaylarında
yaklaşık 1500 km2 lik sahil şeridinde doğal olarak yetişmektedir.

   Keçiboynuzu, yetişmeye başladığı ilk 15 yıl meyve vermeyen bir bitkidir.
Meyveleri ilk başlarda yeşil olup, olgunlaştıkça kahverengileşen
ve tam olgunlaşınca parlak kahverengi renk alır.
   
   Keçiboynuzunun en büyük özelliği nefes darlığına karşı oldukça etkili olmasıdır.
Keçiboynuzunun nefes darlığına karşı etkili olan etkin maddesi
hemen hemen başka hiçbir bitkide bulunmamaktadır.
Bu etkin madde aynı zamanda bazı alerjik astım rahatsızlıklarında öylesine etkilidir ki; derhal sonuç almak mümkün olabilmektedir. Ayrıca alerjinin neden olduğu nefes darlığı problemlerinde büyük bir başarıyla uygulanabilir. 

   Keçiboynuzunun içerdiği gallik asit insan sağlığı üzerinde öylesine çok yönlü özellikleri olan bir maddedir ki, bu özelliklerinden bazıları aşağıdaki tabloda belirtilmiştir.
   
   Analgesic Ağrı kesici

   Antiallergenic Alerjiye karşı

   Antiasthmatic Astıma karşı 
  
   Antibacterial Bakteri yok edici

   Antibronchitic Bronşite karşı

   Anticancer Kansere karşı

   Antihepatotoxic Karaciğeri toksinden arındırıcı

   Antioksidant Serbest radikalleri yok edici

   Immunostimulant Bağışıklık sistemini güçlendirici

   Antiviral Mikroplara karşı

   Antiseptic Antiseptik

   Cancer-preventive Kansere karşı koruyucu

   Antinitrosaminic Nitrozamin yok edici

   Bronchodilator Bronş genişletici

   Antipolio Çocuk felcine karşı

  Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi gallik asit çok yönlü bir maddedir.
Bu maddenin belirtilen bu özelliklerini artıran ve takviye eden keçiboynuzunda bulunan promotor maddelerdir.
Akciğer ödemine karşı keçiboynuzunun desteği bulunmaz bir imkan.
Balgam söktürücü gücü ve astıma karşı olan tedavi edici gücü çok fazladır.
Sigara içenler keçiboynuzuna başladıktan bir iki gün sonra nasıl balgam çıkardıklarını hayretle gözleyeceklerdir.

   Keçiboynuzu, insanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini %90 oranında önleme gücüne sahiptir.

   Özellikle sigara içen insanlarda akciğer kanserine yakalanma riskinin ne kadar yüksek olduğu, bu konuyla ilgili hemen her klinik deneyde ortaya konmaktadır.
Keçiboynuzu akciğer kanserini önleyen mükemmel bir meyvedir.
Ancak, akciğer kanserine yakalanmış olanlar için tedavi etme gücü çok zayıftır.
Çünkü bir bitkinin hastalığı önleyici özelliği ile hastalığı tedavi  etme özellikleri birbirlerinden farklı şeylerdir.
İşte keçiboynuzunun akciğer kanserini tedavi etmekteki gücünü artırıcı farklı etkin maddeler içeren ikinci bir bitkiye ihtiyaç vardır.
Bu ikinci takviye bitki kırmızı turptur. 

   Keçiboynuzunda kolestrol bulunmaması ayrı bir avantajdır.
Kaffein ve theobromine içermediği içinde tansiyon problemi olanların rahatlıkla kullanabilecekleri bir bitkidir.
Fosfor ve kalsiyum bakımından zengindir.
Bu nedenle osteoporoz (kemik erimesi) rahatsızlığı olanlara kalsiyum ihtiyaçlarının karşılanmasında çok iyi bir destekleyicidir.
   
   
   KEÇİBOYNUZU (HARNUP) PEKMEZİ
   
   Faydaları:   
   * Kalsiyum bakımından çok zengindir (sütün 3 katı)
   
   * İçindeki E vitamini sayesinde; öksürüğe, gribe, kemik erimesine ve kansızlığa iyi gelir
   
   * Balgam söktürür, göğsü yumuşatır, bronşları açar, sigara tiryakileri için faydalıdır ve nefes darlığına oldukça etkilidir.
(Alerjik nefes darlığı çekenlere ısrarla keçi boynuzu pekmezi  tavsiye edilir.)
   
   * Yüksek ham selüloz etkisi ile bağırsak rahatsızlıklarına ve gastrite etkilidir.
   
   * Mide ve bağırsak gazlarını dışarı atarak mide  şişkinliğini giderir .
   
   * Bağırsak kurdu, tenya, solucan gibi bağırsak parazitlerini temizler.
   
   * Mideye kuvvet verir.
   
   * Yüksek mineral ve vitamin içeriği ile de diş ve diş etleri üzerinde çok olumlu etkileri vardır.
   
   * Yüksek doğal şekerler , zengin mineraller (özellikle çinko) ve
vitaminler (A , B , B2, B3, D) içeriği dolayısıyla doğal güç ve besin kaynağıdır.
   
   * Yüksek sodyum ve potasyum içeriği sayesinde tansiyon,
karaciğer ve akciğer üzerine çok yararlı etkileri bulunmaktadır.
   
   * Kanın zehirli maddelerini temizler.
   
   * İnsanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini %90 oranında önleme gücüne sahiptir.
   
   * Kalbe faydalıdır, kalp çarpıntısını önler.
   
   * İnsan vücuduna giren radyasyonu dışarı atar.


'Karaciğerin sağlığı ...

Amerikan Diyetetik Derneğinin Denizaşırı Ülkeler Türkiye Temsilcisi Diyetisyen Selahattin Dönmez, karaciğerin vücudun en büyük ve metabolik açıdan kompleks organı belirterek, ''Vücutta karaciğer yağlanmasının azaltılması için değişik renkte meyve tüketilmeli'' dedi.

Dönmez, normal yağ içeriği yüzde 10'dan daha az olan karaciğerde, bu oranın artmasının karaciğer yağlanmasına neden olduğunu ifade ederek, karaciğer yağlanmasının, bakteri, virüs, alkol, ilaç ve yaşlanma gibi sebeplerle olabileceğini söyledi.

Karaciğer yağlanmasının, kilo kaybı, ishal, ayaklarda ödem, cildin kuruması ve sarılığa yol açabildiğini anlatan Dönmez, bu hastalığın her 4 kişiden birinde görülebildiğini ifade etti.

Dönmez, alkolün karaciğere en çok zarar veren etmenlerden biri olduğunu anlatarak, şunları söyledi:

''Karaciğerin sağlığı için alkol tüketiminin bırakılması gerekir. Eğer alkol kullanılıyorsa da çok düşük miktarlarda ve haftanın belirli günleri tüketilmelidir. Sakatat etleri, yağlı etler, tavuk derisi ve butu, yumurta gibi kolesterol ve hayvansal yağ içeriği yüksek yiyeceklerden uzak durulmalı. Mümkün olduğunca az yağlı yemekler tüketmeye özen gösterilmeli''

-''BAL, KARACİĞER İÇİN ÇOK FAYDALI''-

Karaciğerin sağlığı için günlük taze meyve ve sebze tüketimine dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Dönmez, şöyle devam etti:

''Özellikle karaciğerden toksik maddelerin atımına yardımcı olduğu için mevsiminde enginar tüketimi artırılmalı. 'Karaciğer sağlığına yardımcı olur' görüşü ile diyette şeker ve şekerli besinlerin tüketimini artırmak doğru bir yaklaşım değil. Hatta aşırı miktarda şeker tüketimiyle enerji alımını arttırarak kilo artışı bile gerçekleşebilir.

Kahvaltıda düzenli olarak 1-2 tatlı kaşığı bal tüketmek yeterli olacaktır. Baldaki bazı maddeler karaciğer dokusunu güçlendirerek, vücut için hayati önem taşıyan fonksiyonların yerine getirilmesinde önemli bir besindir. Balın karaciğer için çok faydalı olduğu bilinmektedir''

Dönmez, karaciğer sağlığı açısından doktorun önermediği ilaçların kullanımından uzak durulması gerektiğini de belirterek, ağrı kesici, ateş düşürücü ve kortizon türevi ilaçlar ile bazı antibiyotiklerin aşırı dozda ve uzun süreli kullanımının karaciğer yapısının bozulmasına neden olabildiğini belirtti.

-KARACİĞER YAĞLANMASININ ÖNLENMESİ İÇİN MEYVE YENMELİ-

Vücutta karaciğer yağlanmasının azaltılması için günlük beslenmede değişik renkte meyve tüketmeye özen gösterilmesi ve spor yapılması gerektiğini anlatan Dönmez, ''Karaciğer vücudun en büyük ve metabolik açıdan kompleks organı, bu nedenle karaciğerin sağlığına dikkat edilmeli. Vücutta karaciğer yağlanmasının azaltılması için değişik renkte meyve tüketilmeli'' şeklinde konuştu.

Dönmez, karaciğer yağlanmasının, başka bir hastalık nedeniyle oluşmaması halinde tek başına fazla endişe edecek bir hastalık olmadığını ancak bu hastalığın görüldüğü hastalarda, hastalığın mutlaka araştırılıp tedavi edilmesi gerektiğini anlattı.


AKP Genel Merkezi'nin canını oldukça sıkan bu maili bugüne kadar tam 7 milyon internet kullanıcısı okumuş.

Bir süreden beri internette mail gruplarında dolaşan bir mail var. İçeriğine baktığınızda bir takım bilgilerin toplandığı ve bunların "ilkler" diye sunulmasından ibaret.
AKP Genel Merkezi'nin canını oldukça sıkan bu maili bugüne kadar  tam 7 milyon internet kullanıcısı okumuş. Yahoo ve Gmail mail gruplarında şu sıra en popüler içeriklerden birisini bu mail oluşturuyor. ..

"Türkiye'deki icraatlarının unutulmaması ve bakar körlerin gak guk etmemesi
için Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP'nin Türk siyaset tarihindeki bazı
ilklerini hatırlatmakta yarar görüyorum.

1- İlk defa bir Başbakan " Tezkere geçmezse memura maaş ödeyemeyiz" dedi
2- İlk defa ekonomi büyürken işsizlik arttı
3- İlk defa cari açık verilirken döviz kuru arttı.
4- İlk defa bir Başbakan zam isteyen memura "İMF'yi ikna edin" dedi.
5- İlk kez ithalat 100 milyar doları aştı

6- İlk kez cari açığın üstünde borçlanma yapıldı
7- İlk kez Yunan kilise bankası Türkiye'de banka satın aldı.

8- İlk defa domuz, kesimlik hayvanlar arasına alındı
9- İlk defa düşük faizli dış borç yüksek faizli iç borç ile ödendi

10- İlk defa bir Başbakan ve Dışişleri Bakanı, islamiyeti yok etmeye yemin
 eden bir Papa'nın heykeli önünde fotoğraf çektirdi.
11- İlk defa bir Başbakan " Toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya" dedi.

12- İlk defa bir cami kiliseye çevrildi.
13- İlk defa kilise ve havralar imar planında yer aldı.

14- İlk defa bir Başbakan Yahudi düşünce kuruluşundan " Üstün Cesaret Ödülü" aldı.
15- İlk defa Türk askerinin başına ABD güçlerince çuval geçirildi.

16-  İlk defa bir Başbakan " bir dönem dini kullandık" dedi.
17- İlk defa petrol kanunu ile yabancılara 50 yıllık imtiyaz verildi.

18- İlk defa yabancı rantiyecilere vergi muafiyeti tanındı.
19- İlk defa iletişim sektörünün tamamı yabancıların eline geçti.

20- İlk defa tezkere ret edilmesine rağmen Dış İşleri Bakanlığı genelgesi ile silahlar Türkiye üzerinden geçti.
21- İlk defa bir Başbakan İslam dünyasının sınırlarını değiştirecek BOP'un eş başkanı oldu.

22- İlk defa bir Başbakan Müslüman topraklarını işgal eden ABD askerlerininevlerine sağ salim dönmeleri için dua ettiğini açıkladı.
23- İlk kez İsrailli bir işadamına çok gizli bir şekilde 800 milyon dolar kaynak aktarıldı.

24- İlk defa bir Başbakan yapılan ihalede önce uçak istedi ama sonra Mercedes'e razı oldu.
25- İlk defa fındık üreticileri en büyük mitingi yaptı.

26- İlk defa bir Başbakan Türkiye'yi pazarladığını açıkça itiraf etti.
27- İlk defa tarımsal üretimde dış ticaret açığı ortaya çıktı.

28- İlk defa bir Başbakan çiftçilere " Gözünü toprak doyursun" dedi.
29- İlk defa kap kaç diye bir sektör ortaya çıktı.

30- İlk defa zina suç olmaktan çıktı.
31- İlk defa bir Başbakan en fazla yurt dışı gezisi yaptı.

32- İlk defa bir Başbakan " Borç yiğidin kamçısıdır" diyerek borçlanmayı bir başarı olarak gösterdi.
33- İlk defa enflasyon % 10 artarken pancar fiyatları 99 kuruştan 88 kuruşa indi.

34- İlk defa çiftçi ve emekliden vergi alınması sözü verildi.
35- İlk defa bir Başbakan Danışmanı Amerikalılara Başbakan için "Bu adamı kullanın, onu rogara süpürmeyin " dedi.

36- İlk defa GSMH artarken KDV tahsilatı yerinde saydı.
37- İlk defa bir Başbakan TMSF katkısıyla bu kadar çok TV ve gazete yönlendirdi.

38- İlk defa Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı misafir olarak gelen bir kralın ayağına gitti.Hem de 10 Kasım günü...
39- "İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ÇİFTÇİYE "ANANIDA AL GİT" DEDİ...

40- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ŞEHİD ZİYARETTİNDE "ASKERLİK YAN GELİP YATMA YERİ DEĞİLDİR"DEDİ
41- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN 300 M LİK GEMİYE GEMİCİK DEDİ.

42- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ..... GAZETELERİNİ OKUMAYIN TELEVİZYONLARINI AÇMAYIN DEDİ.
43- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNEN İNSANLARI DİNSİZLİKLE SUÇLADI.

44- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN İÇİN CUMHURİYET MİTİNGLERİ YAPILDI.
45- İLK DEFA BİR HALK KENDİ LAİKLİĞİNDEN VE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN OLMAKTAN KORKTU...

46- İLK DEFA ATAMI ANLIYORUM."
 
 
Bu hızla Tayyip Erdoğan bu dönemde ülkemizde ki her şeyi özelleştirmiş olacak...
İş bu ya özelleştirmeye ve satmaya kafayı takmış olan başbakanımız en sonunda kendisini özelleştirir mi?

- Türk Telekom, Arap'ın.
- Telsim İngiliz'in.
- Kuşadası Limanı İsrailli'nin.

- İzmir Limanı Hong Konglu'nun...
- Araç muayene işi Alman'ın.
- Başak Sigorta Fransız'ın.
- Adabank Kuveytli'nin.

- İETT Garajı Dubaili'nin.
- Avea Lübnanlı'nın.
- Petkim? Ermeni'nin. (Kazak'a sattık, dediler. Kazağı bi çıkardık Ermeni...)

- Rakı, Amerikalı'nın.
- Finansbank Yunanlı'nın...
- Oyakbank Hollandalı'nın.
- Denizbank Belçikalı'nın.

- Türkiye Finans Kuveytli'nin.
- TEB Fransız'ın.
- Cbank İsrailli'nin.
- MNG Bank Lübnanlı'nın.

- Alternatif Bank Yunanlı'nın.
- Dışbank Hollandalı'nın.
- Şekerbank Kazak'ın.
- Yapı Kredi'nin yarısı İtalyan'ın.

- Turkcell'in yarısı Finli'nin Rus'un.
- Beymen'in yarısı Amerikalı'nın.

- Enerjisa'nın yarısı Avusturyalı'nın.
- Garanti'nin yarısı Amerikalı'nın.
- Eczacıbaşı İlaç, Çek'in.
- İzocam, Fransız'ın.

- TGRT(Fox) Amerikalı'nın.
- Demirdöküm Alman'ın.
- Döktaş Fransız'ın.
- Süper FM Kanadalı'nın.


Hepsi TÜRK' tü bir zamanlar... sadece 5.5 yıl önce. (yani AKP hükümetinden önce)


Ananı "öpen" kadı ise, kime şikayet edeceksin?..

Geçtiğimiz günlerde bir toplantıda eski Cumhurbaşkanları'ndan Demirel'e, ülkenin durumu hakkında ne düşündüğü sorulmuş. Demirel de soruyu yönelten kişiye:"Bak sana bunu bir fıkrayla anlatayım da pazar neşesi olsun" demiş. Demirel'in anlattığı fıkra :

Osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi adında bir kadı varmış. Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var... Karakuşi Kadı, fırıncıya 'Ben bunu aldım' demiş.
Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş.

Az sonra ördeğin sahibi gelmiş: 'Hani bizim ördek?'
Fırıncı boynunu büküp '
Uçtu' deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... Gayrimüslim de peşinde kovalıyor...

Bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş.

Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış...
Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuşi Kadının karşısına çıkarmışlar.

Kadı sırayla sormuş... Ördeğin sahibi,'
Bu adam ördeğimi hiç etti' diye şikayet etmiş.
Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş: '
Ne yaptın bu adamın ördeğini?'
Fırıncı '
Uçtu' demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış: 'Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar 'Uçar' anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil' diyerek fırıncının beraatına karar vermiş.

Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş... Onun şikáyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş: 'Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla...'
Davacı '
Ne olacak?' diye sorunca Karakuşi Kadı, 'Şimdi' demiş, 'Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.' Tabii gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.

Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da Karakuşi Kadı, 'Tamam' demiş, 'Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.'
Böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş.

Kadı dönmüş Yahudi'ye: 'Senin şikayetin ne?'Bre…
Yahudi ellerini açmış, 'Ne diyeyim kadı efendi' demiş,
'Adaletinle bin yaşa sen, e mi !'

Demirel bu fıkrayı anlattıktan sonra kendisini dinleyen topluluğa dönerek, kıssadan hisse: Ananı "öpen" kadı ise, kime şikayet edeceksin?.. Bugün ülkedeki durum bu !.  Anladın mı ?.


uçarken...

1 Mart`tan itibaren geçerli olmak üzere, Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı ve Avrupa Sivil Havacılık Konferansı kuralları gereğince havayolu ile seyahat edecek yolcuların seyahatleri esnasında uçak içinde yanlarında bulunduracakları el ve kabin çantalarında taşıyabilecekleri sıvılarda kısıtlamaya gidilmiştir.

Gümrüksüz mağazadan veya uçuş esnasında satın alınan sıvı ürünler görevli tarafından faturası ile birlikte özel poşete konulacak ve poşetin ağzı yapıştırılacaktır. Bu poşet ve ürüne ait fatura güvenlik kontrol noktasında kontrol edildikten sonra, uçağa alınmasına müsaade edilecektir.

Her yolcu 1 adet plastik poşet taşıyabilir ve poşet içindeki her bir ürün maksimum 100 ml olabilir.

Son varış noktasına başka bir havaalanında aktarma yaparak seyahat ediliyorsa, mağazada veya uçakta verilen özel gümrüksüz alışveriş torbasının son inilecek havaalanına kadar açılmaması gerekmektedir. Aksi halde aktarma yapılan alanda poşetin içeriğine el konulabilir.
Kısıtlamaya dahil olan bazı sıvı maddeler:

*Su, şurup, içki dahil her türlü sıvı, kremler, losyonlar, yağlar, parfümler, maskara ve benzer makyaj malzemeleri, traş köpükleri, deodorantlar, her türlü macun kıvamındaki maddeler, reçel veya bal gibi tam katı olmayan yiyecekler, kontak lens sıvıları, şampuanlar ile bu maddelere benzeyen diğer maddeler.

Check-in'e verilen uçakaltı bagajda herhangi bir sıvı kısıtlaması uygulanmadığı için, çantalarınızı hazırlarken uygulamaya giren kısıtlamaları göz önünde bulundurarak, sıvı ürünleri uçakaltı bagajlarınıza koymanız önerilmektedir.

Bebek ile seyahat eden yolculara mama/süt veya ilaç kullanımı zorunlu olan kişilere ilaç için, seyahat süresince yeterli olacak miktarda ve orijinal ambalajında bulundurmaları için istisna uygulanabilir, ancak kontrol noktasında mama veya ilacı tatmaları veya hastalığı/ilacı belgelendirmeleri istenebilir.

Düzenlemeyi bilgilerinize sunarız.


www.ptt.gov. tr

Kargo Şirketlerinin sayısı çok fazla , fiyatları da ucuz değil...
Ancak ;
Telefonla  PTT KARGO 169  u ararsanız
Gelip adresten alınıyor. Adreste teslim edilecek kargoların herhangi bir nedenle teslim edilememesi halinde alıcı adrese 2. kez götürülüyor.
STANDART KUTULAR ve Poşetleri ÜCRETSİZ VERİYORLAR... 17 Farklı boyutta ambalaj seçeneği var..
Ödemeyi POS cihazıyla Kredi kartı ile yapabiliyorsunuz. ..
İL İÇİ 1 Kg. a kadar Adreste teslim 2.TL
İL DIŞI 1 Kg.a kadar ADRESTE TESLİM 3 TL
Sonraki her 1 Kg. için İL DIŞI O.50 TL ve İL içi O.25 TL
Toplu gönderimlerde ayrıca indirim var..
Kargonuzun takibini 444 1 788 veya
www.ptt.gov. tr internetten izliyorsunuz. ..  Ayrıca kargonuzun tesliminde bilgi SMS veya e-posta yoluyla size ÜCRETSİZ  iletiliyor.. .
Özel Günler (Bayramlar, yılbaşı, anneler, babalar, sevgililer vb. gününden 5 gün  öncesinde verilirse % 10 indirim uygulanır... Sigorta yapılır...)
DİLERSENİZ V.İ.P 24 SAAT İÇİNDE ADRESE TESLİM EDİLİR... 

TÜRKİYE DE 1 GÜNDE TESLİM...  Detay www.ptt.gov. tr  

 


PROF. DR. KENAN DEMİRKOL, AKILLI BESLENMENİN MATEMATİĞİNİ ANLATTI

> "Damar tıkayan kolesterol değil, şeker!"

>  

> Gazetelerden kesip buzdolabına astığınız bütün

> "kibrit kutusu kadar" reçetelerini çöpe atın!

> Prof.Dr. Kenan Demirkol, A'dan Z'ye akıllı

> beslenmenin matematiğini anlatıyor... Şeker, vücudumuzu,

> demir paslanır gibi paslandırıyor, eskitiyor;

> çocuklarımızın hücrelerini 12 yaşında

> yaşlandırıyor. Şekeri, gıda sanayiinden söküp atmak

> zor ama, işe evlerimizin kapısından başlayabiliriz!

>  

> Prof. Dr. Kenan Demirkol genel cerrah. Muayenehanesinin

> kapısında "prof." yazmıyor. "Ben

> üniversitede hocayım, burada hekim" diyor. Söz bir

> ara "kronometreli doktorlara" geldiğinde, yani 15

> dakika muayene süresini aşınca ikinci vizite ücretini

> alanlara çok şaşırdı. Çünkü kendisi saat takmıyor,

> "dalgınlıkla saatime bakar da hastayı tedirgin

> ederim" diye. Uzmanlık alanı, beslenmeyle yakından

> ilgili olan sindirim sistemi organları. Ancak Demirkol bir

> "akıllı beslenme" uzmanı. Bunu bir insanın

> tüm bedenine ilişkin olduğu kadar, siyasi ve toplumsal

> boyutlarıyla da ele alıyor. Peki beslenme nedir? İlk

> aklımıza gelen, şişmanlık-zayıflık. Özellikle

> kadınlarda modasına göre sıfır bedenle, 90-60-90

> arasında değişen ölçülerde olmak ya da olmamak. Doğru

> mudur? "Kibrit kutusu kadar" reçetelerini bir

> yana bırakıp, Demirkol'a: "Neden düşmandır şu

> ünlü üç beyaz?" diye sorduk. O, şekerle

> başladı.  

>

> "ŞEKER TÜKETİMİYLE HASTALIK ARTIŞ EĞRİSİ

> PARALEL"  

>

> DEMİRKOL- Kısmen ya da tümüyle beslenme

> alışkanlıkları sonucu oluşan kronik, aslında

> önlenebilir hastalıklar, çok büyük bir toplum

> sağlığı sorunu haline gelmiştir. ABD'de 20 yaş

> üstü erişkinlerin yüzde 65'i ya şişman ya daha da

> ileri aşamada. 64 milyon insanın koroner kalp

> hastalığı, 11 milyon insanın şeker hastalığı, 37

> milyonun kolesterol yüksekliği vardır. Ülkemizde kalp

> hastalığı sıklığı bu boyuta henüz gelmemiş

> gözükse bile, şeker hastası sayısının dört milyon

> olduğu göz önünde bulundurulursa, yakın zamanda vahim

> bir tablo ile karşı karşıya kalacağımız açıktır.

> Ne zaman ki şeker pancarından şeker üretilmesi

> Avrupa'da ortaya çıktı, soğuk iklimlerde de şekere

> dönüşebilecek bir besin maddesi keşfedildi, toplumların

> şeker tüketimi arttı. Toplumların şeker tüketiminin

> artış eğrisiyle, hastalıkların artış eğrisi bire bir

> örtüşüyor. Çünkü; şeker sadece kalorisiyle,

> şişmanlatıcı etkisiyle zarar vermiyor, doğrudan

> kimyasal yapısıyla da çok tehlikeli. "Şeker yiyeyim

> oradan aldığım kaloriyi başka yerden kısarım"

> demek çok yanlış. İnsan vücudunun şeker almasına

> gereksinim yoktur.

> "12 YAŞINDA YAŞLANDIRIYOR"

> - Çocukların enerjiye ihtiyacı var diye belli

> miktarlarda yemeleri doğru değil mi?

> - Asla doğru değil.

> - Peki enerji ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız?

> - Taş devri döneminde insanlar hayvan avlar ve bitki

> toplar. Şeker sadece meyvede var. Meyve esas olarak bir

> kültür bitkisi. Doğal ortam sebze ağırlıklıdır.

> İnsan eli ne kadar fazla değmişse bir gıda maddesine, o

> oranda olumsuzlaşıyor. O dönemde, insanların kan şekeri

> 60 dolayındaymış. Bu devirlere geldikçe şekerle

> tanışıyor ve alışkanlıkları değişiyor.

> Dolayısıyla ortalama kan şekeri de değişiyor.   Şimdi

> 100'lerdeyiz, 120'de şeker hastalığı.

> Biliyorsunuz şimdi şeker hastalığı iki türlü. Bir

> doğumsal genetik özelliklerle alakalı tip 1 diabet. Bir

> de edimsel tip 2 diabet. Pankreas organının artık

> yeterince insülin üretememesiyle ortaya çıkar. Yaşlanma

> süreci olarak kabul edilir. 60'lı yaşlarda

> görülmesi beklenir. Ama şu anda 12 yaşındaki

> çocuklarda tip 2 diabet var. Sağlıklı beslenmede

> şekerin hiç yeri yok. Tamamen bir damak

> alışkanlığıdır.

> "KANSER HÜCRESİ DE ŞEKERLE BESLENİYOR"

> - Ama, beyin sadece glikozla beslenmiyor mu? 

> - Doğru. Ancak, bu glikozu her türlü karbonhidrat

> içeren bitkiden vücut elde ediyor. Kanser hücresi de

> şekerle besleniyor. Özellikle kemoterapi gören asla

> şeker yememeli.

> Şeker pancarından veya şeker kamışından elde

> ettiğimiz şeker 'sakaroz', iki ayrı molekülden

> oluşan bir birleşik moleküldür. Sakarozu biz yer yemez

> vücudumuzda glikoz ve fruktoza ayrışır. Glikoz kan

> şekerimizin de adıdır. Hemen kana karışır ve kan

> şekerini yükseltir. Vücudumuz şekerin zararlı olduğunu

> bildiği için korkudan hemen insülin salgılar. Çok fazla

> miktarda şeker yemişsek, gereğinden fazla insülin

> salgılanır. İnsülin o şekeri hemen alır vücudun bir

> enerji açığı varsa kısmen enerjiye dönüştürür. Ama

> insan vücudu çok tasarruflu bir biyolojik bünye. Çok az

> enerjiyle çok işler yapabilir. Mutlaka yediğiniz şekerde

> bir fazlalık olacaktır. Bu fazla şeker, insülin

> aracılığı ile ya kas ve karaciğerdeki şeker

> depolarına götürülecek ki, vücudumuzun şeker deposu

> 120 gram kadardır. Orası da sürekli doludur, hiç boş

> kalmıyoruz çünkü. İnsülin bu şekeri alacak ve yağa

>  dönüştürecek. Dolayısıyla sizin yediğiniz şeker

> vücudun değişik bölgelerinde yağlanmalara sebep olacak.

> İnsülin salgılandığı için bir de tokluk hormonu

> salgılanır. Hiç olmazsa şekerin glikoz bölümü bir

> derecede tokluk yarattığı için daha fazla şeker

> yemenizin de önüne geçmiş olur.

> Şekerin ikinci bölümü olan fruktoz; çok az oranda

> insülin salgılatır. Dolayısıyla sınırsızca

> yiyebiliriz. Fruktoz günde 15 gram kadar vücudumuzda

> metabolize edilebiliyor. Değişik kimyasal süreçlerin

> içine katılabiliyor. Bu da 30 gram şekerdir. Günde

> bundan fazla yenirse karaciğerde trigliserite dönüşür.

> Trigliserit kan yağıdır. Bu hem karaciğer

> yağlanmasına, hem damar sertliğine, hem de vücudumuzun

> yağlanmasına yol açar. Bugün Amerika'da alkole

> bağlı sirozdan daha çok, karaciğer yağlanmasına

> dayalı sirozdan karaciğer nakli gereksinimi duyuluyor.

> "MEYVE YİYORSAN, ŞEKER YEME"

> - Yiyeceklere ve içeceklere bunu tercüme edersek. 

> - Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30 gram

> şeker vardır. İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında

> hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki çok aşerdiniz, 2

> parça çikolata yediniz, o gün meyve yemeyin. Bir

> matematik yapmak zorundayız. Elbette, meyveden elde etmiş

> olduğumuz bir takım vitamin ve antioksidanları da feda

> etmiş oluyoruz.

> - Meyvelerin şeker oranları farklı değil mi?

> - İncir ve muz en çok şeker içerenler. Ama onun

> dışındaki meyveler aşağı yukarı aynı.

> - Okuyucularımız söyleşimizden sonra bir reçete

> çıkartabilirler mi? Bunu yemeyeceğim, şunu yemeliyim

> diyebilir mi? Bu sistemin içindeyken, nasıl başaracaklar

> bunu?

> "HAYVANLARA YAPTIĞIMIZ..."

> - Ben kendim yapmadığım şeyleri topluma anlatamam. Ben

> böyle ve de çok keyifli yaşıyorum. Sunulanlar içinde

> sağlıklı beslenmeyi bir şekilde yapmak mümkün.

> - Aslında hayvanlar yapabildiklerine göre.

> - Hayvanlar yapamıyor bu işi, Çünkü; hayvanları biz

> besliyoruz. Tıkıyoruz ahırlara "şunu

> yiyeceksin" diye hayvanlara hayvanlık yapıyoruz.

> - Oysa tavuklar bütün gün eşelenir durur, ihtiyacı

> olanı seçer yerdi. Filler örneğin hastalandığı zaman

> belli ağacın yapraklarını gider yermiş ilaç niyetine.

> - Evet bu tüm hayvan aleminde var. Kaliforniya Valisi

> bütün o rambo görüntüsüyle Amerika'da en aklı

> başında valilerden biri oldu. İki büyük atılımı

> oldu. Bir tanesi; okullarda meşrubat satışını

> yasakladı. İki; patates cipsinin üzerinde,

> "öldürücüdür" yazısı konuyor.

> AMERİKA'NIN MISIRINI TÜKETECEĞİZ DİYE...

> - Cips deyince öteki düşmana mı geçiyoruz?

> - Yok, bir konu daha var. Son yıllarda yeni akım

> mısırdan şeker elde etmek. 1920'li yıllarda Amerikan

> başkanı "benim köylüm mısırdan kalkınacak"

> fetvasında bulundu. Gerçekten de çok büyük teşvikler

> verildi. Göz alabildiğince mısır ekildi. Dünya mısır

> ekiminin yüzde 40'ı Amerika'dadır. Bunu sadece

> hayvan yemi yaparak ya da başka yollarda tüketemeyince

> değerlendirme yolları arandı. Japonlar mısırdan şeker

> elde etmeyi keşfetti. Amerika hemen balıklama atladı bu

> yöntemin üzerine. Artık şeker endüstriyel. Sıvı

> olduğu için paketlenip satılamaz. Ama her türlü

> dondurma, meşrubat, şerbette kullanılıyor. Bakıyorsunuz

> şimdi baklavacı artık şerbetini kendisi yapıp

> dökmüyor. Kartal'dan fabrikadan hazır fruktoz

> şerbeti geliyor.

> KOLESTEROL DÜŞMANLIĞI

> -  Ama bunun daha sağlıklı olduğu yazılıp

> çiziliyor.

> - Maalesef. Şimdi bilgi çağındayız ya! Bence bilgiye

> ulaşmanın en zor olduğu çağdayız. Çünkü, ekonomik

> kazanç kaygısı her türlü bilginin üzerine   binmiş

> durumda. O kadar büyük bir rant var ki, gerçeğe

> ulaşmanın en zor olduğu dönemi yaşıyoruz.

> Biraz önce dediğimiz gibi 15 gramdan fazla fruktoz yağa

> dönüşüyor ve bizi hasta ediyor. Nasıl demir paslanınca

> eskir, bu paslanmanın bilimsel adı oksitlenmedir.

> Vücudumuzdaki hücreler de oksitlenir ve yaşlanır.

> Birtakım gıdalarla oksitleyici, bir de bunu engelleyici

> maddeler alırız. Örneğin, üzüm çekirdeği. Gerçekten

> bu sistem bizim organizmamızın yaşlanmasını belirleyen,

> hastalanmasını, kanser gelişimini belirleyen ana faktör.

> Bakın bir kolesterol furyası aldı gidiyor. Kolesterol

> anne sütünde, yeni bir hayatın doğması için ana nesne

> olan yumurtada bolca var. Demek ki insan hayatının

> gelişme döneminde inanılmaz gereksinim var. Bakıyorsunuz

> kolesterol düşmanlığı sarmış ortalığı.

> "KOLESTEROL MASUM, BİZ SUÇLUYUZ"       

> - Kolesterolün ölçüsü de zaman zaman değişiyor.

> Bunun modası olur mu?

> - Bakıyorsunuz LDL 130'a kadar normalde. Üç sene

> sonra 100, şimdi de 60 olsun diyorlar. Yakında sıfıra

> indirecekler. Aslında, kolesterol masum. Bizler suçluyuz.

> Fruktozu yani tatlı şekeri yiyerek oluşturduğumuz

> trigliseritler, kolesterolün oksitlenmesine sebep oluyor .

> Yağsız kuzu şiş yediğinizi varsayalım, yanında da

> meyve suyu içiyorsunuz. Sadece kuzu şişi yeseniz bir

> zararı yok, ama kırmızı etten aldığınız

> kolesterolü, meşrubattan aldığınız şeker trigliserite

> dönerek oksitlediğiniz için damar sertliği oluşuyor.

> Biz insanlara "kardeşim kolesterol zararlı değil.

> Ama oksitlenmesine izin verme" diyeceğimize, ilaç

> firmaları kolesterolü düşürecek ilaç keşfediyor. Biz

> masum olanı indiriyoruz. Eğer oksitleyici maddeleri

> düşüremiyorsak, oksitlenen maddeleri azaltalım. Ama esas

> insan mantığı ne diyor? Oksitleyen maddeleri azalt.

> Yine oksitleyici bir madde, damar sertliği yapan doymuş

> yağ asidi. Bu madde yapay beslenen hayvanların sütünde

> var, depo yağlarında var. Ama bizim ineğimiz merada

> otlasa, doğru beslense doymuş yağ asidi sütte ve

> hayvansal yağda sıfır olacak. Dolayısıyla kolesterol

> oksitlenmemiş olacak.

> ANTEP YUVALAMASININ FAYDALARI

> - Peki bu mümkün mü? Merada otlayan inek, otlayacak da,

> süt yapacak da kaç kişiyi besleyecek? Fiyatı yükseltmez

> mi tüm bunlar?

> - Çok güzel bir noktaya değindiniz. Yıllardır hep

> böyle aldatılıyoruz. "Dünya nüfusu aç. Dünyayı

> besleyebilmemiz için yapay gübreye, yapay yeme

> ihtiyacımız var." Hayvansal proteini, tek kaynak

> olarak görürseniz haklısınız. Ama insan ekmek yerken

> bile protein almış oluyor. Hububat, baklagillerde bile

> protein var. Şimdi doktorlar bunu okur okumaz itiraz

> ederler. Derler ki "Esansiyel amino asitler

> vardır". Yani hayvansal gıdada var olan, vücudun

> üretemediği mutlaka dışardan alınması gereken bazı

> protein yapı taşları, amino asitler vardır. Örneğin;

> mercimekli bulgur pilavı yaptığınızda bulgurda eksik

> olanı mercimekten, mercimekte eksik olanı bulgurdan

> alıyorsunuz. Anakız diye bir yemek varmış, ben de yeni

> gördüm, bulgurdan yapılan küçük köftecikler nohutla

> birlikte pişiriliyor.

> - Antep yöresinin yuvalaması gibi..

> - Bir baklagil ve bir hububat. Birbirinin eksiklerini

> tamamlıyorlar. Tam ete eşdeğer protein almış

> oluyorsunuz. Makro nutrientler yağ, protein ve

> karbonhidrattır. Mikro nutrientler ise vitaminler,

> mineraller, enzimlerdir. Bizim süte kalsiyum açısından

> ihtiyacımız var. Eğer merada otlayan bir hayvanın

> sütüyse içinde bulunan omega-3'e ihtiyacımız var.

> Türkiye'de biliyorsunuz gençlerde inanılmaz bir demir

> eksikliği var. Kırmızı et doğadaki en önemli demir

> kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az

> özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır,

> protein kaynağı değildir. Ben proteinimi bulgurdan,

> baklagilden alıyorum zaten. Ama yapay yem üreticileri

> "biz dünyayı nasıl doyuracağız" yalanıyla

> kandırarak hayvancılığı katlettiler. Hayvanları

> meralardan ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı

> şeker hastası. Çünkü neyle besleniyor, pancar

> küspesiyle, yapay protein yemleriyle, patatesle ve

>  mısırla besleniyor. Hızla kan şekerini yükselten,

> hayvanın yağlanmasına yol açan ve hayvanın şeker

> hastası olmasına yol açan bir beslenme şekli.

> İNEK NE YEMELİ

> Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay

> beslenende hiç yoktur . Doğal beslenen ineğin sütünde

> damar sertliği yapıcı doymuş yağ asidi yoktur, yapayda

> vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün

> oksitlenmesine yol açar. Doğal beslenen ineğin sütünde

> dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan

> olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen

> kadınlarda meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir.

> Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur. Yine merada

> beslenen ineğin sütünde insüline benzer büyüme hormonu

> vardır. Bu gençlik aşısıdır, bütün hücrelerin

> kendisini yenilemesini sağlayan maddedir. Duymuşsunuzdur

> kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda

> ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü

> dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal

> sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama

> batıda ekolojik hayvancılığın sonucu elde

>  edilen süt ile konvansiyonel üretilen sütün maliyeti

> arasındaki fark yüzde 10-15'i geçmiyor.

> Ne Türkiye yasalarında ekolojik hayvancılıkla

> barışığım, ne de AB'dekiyle. Ekolojik hayvancılık

> denince akla "ekolojik tarım sonucu elde edilmiş

> ürünlerle hayvanın beslenmesi" geliyor. Affedersiniz

> ama 2000 yıl önce hayvan nerden patatesi buldu da yedi, ya

> da pancarı. İneğin normal beslenmesinde pancarın,

> mısırın ve patatesin yeri var mı? Yok.

> - Demek Amerika'dakilerin varmış.

>  Orada da yok. İster ekolojik tarımla, ister normal

> tarımla elde edilmiş olsun hayvana pancar verilmesi

> yanlış. Zaten hayvanın sütünün kötü olmasının

> sebebi hayvanın, karbonhidratı zengin, onu yağlandıran

> tarzda, mısırla beslenmiş olması. O yüzden ekolojik

> hayvancılık dediğimizde yasalarımızın buna göre

> organize olması gerekiyor. Tanımlamamız gereken, türe

> özgü beslenme. Bir inek nasıl beslenir doğada? Öyle

> beslersek ineğin sağlıklı olmasını sağlarız.

> Dolayısıyla verdiği ürünün de insanlara sağlıklı

> olmasını sağlarız. Bütün doğada kendiliğinden

> yetişen yeşillikler omega-3 ağırlıklı yağ içerir.

> İnsanların eliyle ekilenler omega-6 içerir.

> HAMSİYİ HANGİ YAĞDA KIZARTACAĞIZ

> - Ne fark var arasında?

> -. İnsan vücudunun her hücresinde hücre zarı vardır.

> Bu hücre zarı lipo protein katmanla sarılı. Yani bir

> yağ bir de protein. Bu hücre zarındaki yağ ana madde

> olarak omega-3'tür. Tek tük omega-6 da içerir. Biz

> yeşillikten uzaklaştıkça ve hayvanımızı da

> yeşillikten uzaklaştırdıkça elimizde tek bir omega-3

> kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür

> balığı değil. Halbuki insanın her gün 1 gram omega-3

> alması gerekiyor. Omega-6 yağ asitleri ile omega-3 yağ

> asitleri vücudumuzda aynı enzimlerle metabolize edilir.

> Biz ayçiçeği yağı, soya yağı gibi yağlarla beslenip

> çok omega-6 aldığımız için artık omega-3'e enzim

> kalmıyor. Diyelim ki hamsiyi ayçiçeği yağında

> kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.

> Bütün yağlar, yağ asitlerinin karışımıdır. Onlar

> da 3'e ayrılır. Doymuş yağ asitleri, tekli

> doymamış yağ asitleri, çoklu doymamış yağ asitleri.

> Çoklu doymamış yağ asitleri ikiye bölünür, onlar da

> omega-3 ve omega-6'dır. Bundan 40-45 yıl öncesi

> omega-6 kolesterolü düşürüyor diye tüm topluma

> söyledik. Ayçiçeği ve mısırözü yağlarını

> tükettirdik. Fakat sonra anladık ki bu yağlar iyi

> kolesterolü de, kötü kolesterolü düşürdüğü oranda

> düşürüyor. Bizim kolesterol açısından sağlıklı

> olmamızdaki unsur iyi ve kötü arasındaki dengedir.

> İkisini birden düşürürse denge bozulmamış olduğundan

> herhangi bir iyilik elde etmiş olmuyoruz.

> DEPRESYONUN ÇARESİ

> - İkisi arasında denge mi, fark mı önemli?

> - Oran önemli. Omega-6'yı o kadar fazla alıyoruz ki,

> almış olduğumuz azıcık omega-3'ü de

> değerlendirmeden vücuttan hemen atıyoruz. Omega-3

> olmayınca hücre duvarına veremiyorsunuz. Hücre duvarı

> da omega-3'ten oluşuyor. Vücut da asıl malzemeyi

> bulamadığı zaman gecekondu yapar gibi ne bulursa onla

> hücreyi onarıyor. Omega-3 yerine, omega-6 yağ asidi olan

> araşidonik asidi kullanıyor. Ama bu asit bütün stres

> komalarının hammaddesi. Gecekondunuzu el bombasıyla

> örmüş oldunuz. Dışardan biri taş atsa havaya uçacak.

> - Ama o zaman da ben size stres ilaçları satacağım.

> - Tabii. Omega-3'ten zengin beslenen toplumlarda

> depresyon çok az oranda görülüyor. Zihinsel performans

> artıyor. Beynimizdeki toplam yağ asidinin yarısı omega-3

> olmak zorunda. Ama biz vücudumuza bunu sunamıyoruz.

> ÇAY VE ZEKA

> - Beslenmeyle doğrudan ilişkili öyle mi?

> - Aynı şey mesela demir için de geçerli. Zamanında

> Türkiye'nin yarısı aptaldır lafı çok tepki

> yarattı. Bunu bu şekilde ifade etmek hoş olmadı, ama

> Türkiye'nin yarısında demir eksikliği,

> kansızlığı var. Demir eksikliği zihinsel eksiklik

> yaratır. Sonuçta demir üstünden düşünürsek Aziz

> Nesin haklıydı.

> Türkiye'de çay tüketiminin de buna katkısı var.

> Demirin emilimini olumsuz yönde etkiliyor. Ama diğer

> taraftan çay iyi bir anti oksidan.

> - Yemekten hemen sonra çay içme adetimiz var. Doğru mu?

> - Şekerle içmediğiniz takdirde hiçbir zararı yok.

> Yemekten hemen sonra çay içilebilir.

> - Demirin emilimini engellediği için iki saat sonra

> içmek gerektiği söyleniyor.

> "ÇAYI ŞEKERSİZ İÇİN!"

> - Üç saat.  Ben tekrar omega-3'e dönmek istiyorum.

> Çünkü hayati bir olay. Omega-3'ün eksikliği

> insanları şeker hastalığına itiyor. Damarların

> sertleşmesine yol açıyor. Pıhtılaşabilirlik oranın

> artmasına, dolayısıyla kalp damarının veya beyin

> damarının pıhtıyla tıkanıp "inme" veya

> "enfarktüs" olmasına yol açıyor. Bir yandan

> omega-3 kaynaklarımız çok azaldı Toplum olarak zaten

> balığı çok az tüketiyoruz. Omega-6'yı çok

> tükettiğimiz için omega-3'ün yolunu kesiyoruz.

> Artık kesin olarak biliyoruz ki, ayçiçeği ve soya yağı

> kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri, meme kanseri,

> kalın bağırsak kanseri, şeker hastalığının

> oluşumunu kolaylaştırıyor.

> - Ayçiçeği de bir bitki. Neden zararlı? Kimyasal

> yapısından dolayı mı, üretim hatasından mı?

> - Kimyasal yapısından. Kültür bitkisidir. Omega-6 yağ

> asidi içerdiği için. Mesela zeytinyağı omega-9

> yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3 ün

> emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği

> yağının bir olumsuzluğu daha var. Pişirme esnasında

> maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ

> asitlerine dönüşüyor. Biz bunlara trans yağ asitleri

> diyoruz. Bu yağ asitleri de yine kolesterolu oksitleyerek

> damar sertliği yapıyor. Diğer taraftan trans yağ asidi

> beyindeki sinir kılıflarına girerek beyindeki iletiyi

> bozuyor ve parkinson, alzheimer gibi hastalıklara sebep

> oluyor.

> "ANNEMİN YEMEKLERİ BAŞKAYDI"

> - Acaba "tadı güzel" dediklerimiz bize

> dışardan dayatılan bir kavram mı? Güzel nedir?

> - Eşinizle ilk evlendiğinizde yemek yaptığınız zaman

> size itiraz etmedi mi, "benim annem böyle

> yapıyor" diye?

> - Ben güzel yemek yaparım.

> - Ona rağmen itiraz etti. İnsan çocukluğundan

> alıştığı damak tadını arıyor. Belki dünyanın en

> kötü aşçısı annesi, ama insan neye alıştıysa onu

> arıyor.

> - Eski çağlardan bu yana insana dair güzel-çirkin

> kavramı bile ne kadar çok değişmiş. Biz ona böyle bir

> değer yüklediğimiz için güzel oluyor. Toplumda da

> dayatılan değerler var . Kola ya da hamburger için

> "bak bu güzeldir" deniyor çocuklara.

> - Ben o yüzden üniversitelerde konferans vermeyi tercih

> ediyorum. Çünkü; onlar yakın zamanda anne baba

> adaylarıdır.

> SPOTLAR(ÖNEMLİ BİLGİLER)

> "Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30

> gram şeker vardır. İnsanoğlunun 200 gram meyve

> dışında hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki çok

> aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve

> yemeyin. Bir matematik yapmak zorundayız. Elbette, meyveden

> elde etmiş olduğumuz birtakım vitamin ve antioksidanları

> da feda etmiş oluyoruz."

> "Türkiye'de gençlerde inanılmaz bir demir

> eksikliği var. Kırmızı et doğadaki en önemli demir

> kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az

> özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır,

> protein kaynağı değildir. Ben proteinimi bulgurdan,

> baklagilden alıyorum zaten."

> "Yapay yem üreticileri 'biz dünyayı nasıl

> doyuracağız' yalanıyla, hayvanları meralardan

> ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı şeker

> hastası. Çünkü, pancar küspesiyle, yapay protein

> yemleriyle, patatesle ve mısırla besleniyor.

> Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay

> beslenende hiç yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde

> damar sertliği yapıcı donmuş yağ asidi yoktur, yapayda

> vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün asitlenmesine

> yol açar.

>   Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne

> kadar bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik

> asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri

> yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen ineğin

> sütünde bu hiç yoktur.

>   Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış

> bazı insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun

> yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün

> eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu

> söylenir ama aradaki fark yüzde 10-15'i geçmiyor.

>   Elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal

> deniz balığı; kültür balığı değil. Halbuki insan

> her gün 1gram omega-3 alması gerekiyor. Diyelim ki hamsiyi

> ayçiçek yağında kızarttık, o hamsiden artık bize

> fayda gelmiyor.

>   Zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış

> yağdır ve omega-3 ün emilimine hiçbir zararı yoktur.

> Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var.

> Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra

> birtakım yapay yağ asitlerine dönüşüyor.


 
eXTReMe Tracker
Directory of General Blogs