6 Nisan 2009 Pazartesi

PROF. DR. KENAN DEMİRKOL, AKILLI BESLENMENİN MATEMATİĞİNİ ANLATTI

> "Damar tıkayan kolesterol değil, şeker!"

>  

> Gazetelerden kesip buzdolabına astığınız bütün

> "kibrit kutusu kadar" reçetelerini çöpe atın!

> Prof.Dr. Kenan Demirkol, A'dan Z'ye akıllı

> beslenmenin matematiğini anlatıyor... Şeker, vücudumuzu,

> demir paslanır gibi paslandırıyor, eskitiyor;

> çocuklarımızın hücrelerini 12 yaşında

> yaşlandırıyor. Şekeri, gıda sanayiinden söküp atmak

> zor ama, işe evlerimizin kapısından başlayabiliriz!

>  

> Prof. Dr. Kenan Demirkol genel cerrah. Muayenehanesinin

> kapısında "prof." yazmıyor. "Ben

> üniversitede hocayım, burada hekim" diyor. Söz bir

> ara "kronometreli doktorlara" geldiğinde, yani 15

> dakika muayene süresini aşınca ikinci vizite ücretini

> alanlara çok şaşırdı. Çünkü kendisi saat takmıyor,

> "dalgınlıkla saatime bakar da hastayı tedirgin

> ederim" diye. Uzmanlık alanı, beslenmeyle yakından

> ilgili olan sindirim sistemi organları. Ancak Demirkol bir

> "akıllı beslenme" uzmanı. Bunu bir insanın

> tüm bedenine ilişkin olduğu kadar, siyasi ve toplumsal

> boyutlarıyla da ele alıyor. Peki beslenme nedir? İlk

> aklımıza gelen, şişmanlık-zayıflık. Özellikle

> kadınlarda modasına göre sıfır bedenle, 90-60-90

> arasında değişen ölçülerde olmak ya da olmamak. Doğru

> mudur? "Kibrit kutusu kadar" reçetelerini bir

> yana bırakıp, Demirkol'a: "Neden düşmandır şu

> ünlü üç beyaz?" diye sorduk. O, şekerle

> başladı.  

>

> "ŞEKER TÜKETİMİYLE HASTALIK ARTIŞ EĞRİSİ

> PARALEL"  

>

> DEMİRKOL- Kısmen ya da tümüyle beslenme

> alışkanlıkları sonucu oluşan kronik, aslında

> önlenebilir hastalıklar, çok büyük bir toplum

> sağlığı sorunu haline gelmiştir. ABD'de 20 yaş

> üstü erişkinlerin yüzde 65'i ya şişman ya daha da

> ileri aşamada. 64 milyon insanın koroner kalp

> hastalığı, 11 milyon insanın şeker hastalığı, 37

> milyonun kolesterol yüksekliği vardır. Ülkemizde kalp

> hastalığı sıklığı bu boyuta henüz gelmemiş

> gözükse bile, şeker hastası sayısının dört milyon

> olduğu göz önünde bulundurulursa, yakın zamanda vahim

> bir tablo ile karşı karşıya kalacağımız açıktır.

> Ne zaman ki şeker pancarından şeker üretilmesi

> Avrupa'da ortaya çıktı, soğuk iklimlerde de şekere

> dönüşebilecek bir besin maddesi keşfedildi, toplumların

> şeker tüketimi arttı. Toplumların şeker tüketiminin

> artış eğrisiyle, hastalıkların artış eğrisi bire bir

> örtüşüyor. Çünkü; şeker sadece kalorisiyle,

> şişmanlatıcı etkisiyle zarar vermiyor, doğrudan

> kimyasal yapısıyla da çok tehlikeli. "Şeker yiyeyim

> oradan aldığım kaloriyi başka yerden kısarım"

> demek çok yanlış. İnsan vücudunun şeker almasına

> gereksinim yoktur.

> "12 YAŞINDA YAŞLANDIRIYOR"

> - Çocukların enerjiye ihtiyacı var diye belli

> miktarlarda yemeleri doğru değil mi?

> - Asla doğru değil.

> - Peki enerji ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız?

> - Taş devri döneminde insanlar hayvan avlar ve bitki

> toplar. Şeker sadece meyvede var. Meyve esas olarak bir

> kültür bitkisi. Doğal ortam sebze ağırlıklıdır.

> İnsan eli ne kadar fazla değmişse bir gıda maddesine, o

> oranda olumsuzlaşıyor. O dönemde, insanların kan şekeri

> 60 dolayındaymış. Bu devirlere geldikçe şekerle

> tanışıyor ve alışkanlıkları değişiyor.

> Dolayısıyla ortalama kan şekeri de değişiyor.   Şimdi

> 100'lerdeyiz, 120'de şeker hastalığı.

> Biliyorsunuz şimdi şeker hastalığı iki türlü. Bir

> doğumsal genetik özelliklerle alakalı tip 1 diabet. Bir

> de edimsel tip 2 diabet. Pankreas organının artık

> yeterince insülin üretememesiyle ortaya çıkar. Yaşlanma

> süreci olarak kabul edilir. 60'lı yaşlarda

> görülmesi beklenir. Ama şu anda 12 yaşındaki

> çocuklarda tip 2 diabet var. Sağlıklı beslenmede

> şekerin hiç yeri yok. Tamamen bir damak

> alışkanlığıdır.

> "KANSER HÜCRESİ DE ŞEKERLE BESLENİYOR"

> - Ama, beyin sadece glikozla beslenmiyor mu? 

> - Doğru. Ancak, bu glikozu her türlü karbonhidrat

> içeren bitkiden vücut elde ediyor. Kanser hücresi de

> şekerle besleniyor. Özellikle kemoterapi gören asla

> şeker yememeli.

> Şeker pancarından veya şeker kamışından elde

> ettiğimiz şeker 'sakaroz', iki ayrı molekülden

> oluşan bir birleşik moleküldür. Sakarozu biz yer yemez

> vücudumuzda glikoz ve fruktoza ayrışır. Glikoz kan

> şekerimizin de adıdır. Hemen kana karışır ve kan

> şekerini yükseltir. Vücudumuz şekerin zararlı olduğunu

> bildiği için korkudan hemen insülin salgılar. Çok fazla

> miktarda şeker yemişsek, gereğinden fazla insülin

> salgılanır. İnsülin o şekeri hemen alır vücudun bir

> enerji açığı varsa kısmen enerjiye dönüştürür. Ama

> insan vücudu çok tasarruflu bir biyolojik bünye. Çok az

> enerjiyle çok işler yapabilir. Mutlaka yediğiniz şekerde

> bir fazlalık olacaktır. Bu fazla şeker, insülin

> aracılığı ile ya kas ve karaciğerdeki şeker

> depolarına götürülecek ki, vücudumuzun şeker deposu

> 120 gram kadardır. Orası da sürekli doludur, hiç boş

> kalmıyoruz çünkü. İnsülin bu şekeri alacak ve yağa

>  dönüştürecek. Dolayısıyla sizin yediğiniz şeker

> vücudun değişik bölgelerinde yağlanmalara sebep olacak.

> İnsülin salgılandığı için bir de tokluk hormonu

> salgılanır. Hiç olmazsa şekerin glikoz bölümü bir

> derecede tokluk yarattığı için daha fazla şeker

> yemenizin de önüne geçmiş olur.

> Şekerin ikinci bölümü olan fruktoz; çok az oranda

> insülin salgılatır. Dolayısıyla sınırsızca

> yiyebiliriz. Fruktoz günde 15 gram kadar vücudumuzda

> metabolize edilebiliyor. Değişik kimyasal süreçlerin

> içine katılabiliyor. Bu da 30 gram şekerdir. Günde

> bundan fazla yenirse karaciğerde trigliserite dönüşür.

> Trigliserit kan yağıdır. Bu hem karaciğer

> yağlanmasına, hem damar sertliğine, hem de vücudumuzun

> yağlanmasına yol açar. Bugün Amerika'da alkole

> bağlı sirozdan daha çok, karaciğer yağlanmasına

> dayalı sirozdan karaciğer nakli gereksinimi duyuluyor.

> "MEYVE YİYORSAN, ŞEKER YEME"

> - Yiyeceklere ve içeceklere bunu tercüme edersek. 

> - Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30 gram

> şeker vardır. İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında

> hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki çok aşerdiniz, 2

> parça çikolata yediniz, o gün meyve yemeyin. Bir

> matematik yapmak zorundayız. Elbette, meyveden elde etmiş

> olduğumuz bir takım vitamin ve antioksidanları da feda

> etmiş oluyoruz.

> - Meyvelerin şeker oranları farklı değil mi?

> - İncir ve muz en çok şeker içerenler. Ama onun

> dışındaki meyveler aşağı yukarı aynı.

> - Okuyucularımız söyleşimizden sonra bir reçete

> çıkartabilirler mi? Bunu yemeyeceğim, şunu yemeliyim

> diyebilir mi? Bu sistemin içindeyken, nasıl başaracaklar

> bunu?

> "HAYVANLARA YAPTIĞIMIZ..."

> - Ben kendim yapmadığım şeyleri topluma anlatamam. Ben

> böyle ve de çok keyifli yaşıyorum. Sunulanlar içinde

> sağlıklı beslenmeyi bir şekilde yapmak mümkün.

> - Aslında hayvanlar yapabildiklerine göre.

> - Hayvanlar yapamıyor bu işi, Çünkü; hayvanları biz

> besliyoruz. Tıkıyoruz ahırlara "şunu

> yiyeceksin" diye hayvanlara hayvanlık yapıyoruz.

> - Oysa tavuklar bütün gün eşelenir durur, ihtiyacı

> olanı seçer yerdi. Filler örneğin hastalandığı zaman

> belli ağacın yapraklarını gider yermiş ilaç niyetine.

> - Evet bu tüm hayvan aleminde var. Kaliforniya Valisi

> bütün o rambo görüntüsüyle Amerika'da en aklı

> başında valilerden biri oldu. İki büyük atılımı

> oldu. Bir tanesi; okullarda meşrubat satışını

> yasakladı. İki; patates cipsinin üzerinde,

> "öldürücüdür" yazısı konuyor.

> AMERİKA'NIN MISIRINI TÜKETECEĞİZ DİYE...

> - Cips deyince öteki düşmana mı geçiyoruz?

> - Yok, bir konu daha var. Son yıllarda yeni akım

> mısırdan şeker elde etmek. 1920'li yıllarda Amerikan

> başkanı "benim köylüm mısırdan kalkınacak"

> fetvasında bulundu. Gerçekten de çok büyük teşvikler

> verildi. Göz alabildiğince mısır ekildi. Dünya mısır

> ekiminin yüzde 40'ı Amerika'dadır. Bunu sadece

> hayvan yemi yaparak ya da başka yollarda tüketemeyince

> değerlendirme yolları arandı. Japonlar mısırdan şeker

> elde etmeyi keşfetti. Amerika hemen balıklama atladı bu

> yöntemin üzerine. Artık şeker endüstriyel. Sıvı

> olduğu için paketlenip satılamaz. Ama her türlü

> dondurma, meşrubat, şerbette kullanılıyor. Bakıyorsunuz

> şimdi baklavacı artık şerbetini kendisi yapıp

> dökmüyor. Kartal'dan fabrikadan hazır fruktoz

> şerbeti geliyor.

> KOLESTEROL DÜŞMANLIĞI

> -  Ama bunun daha sağlıklı olduğu yazılıp

> çiziliyor.

> - Maalesef. Şimdi bilgi çağındayız ya! Bence bilgiye

> ulaşmanın en zor olduğu çağdayız. Çünkü, ekonomik

> kazanç kaygısı her türlü bilginin üzerine   binmiş

> durumda. O kadar büyük bir rant var ki, gerçeğe

> ulaşmanın en zor olduğu dönemi yaşıyoruz.

> Biraz önce dediğimiz gibi 15 gramdan fazla fruktoz yağa

> dönüşüyor ve bizi hasta ediyor. Nasıl demir paslanınca

> eskir, bu paslanmanın bilimsel adı oksitlenmedir.

> Vücudumuzdaki hücreler de oksitlenir ve yaşlanır.

> Birtakım gıdalarla oksitleyici, bir de bunu engelleyici

> maddeler alırız. Örneğin, üzüm çekirdeği. Gerçekten

> bu sistem bizim organizmamızın yaşlanmasını belirleyen,

> hastalanmasını, kanser gelişimini belirleyen ana faktör.

> Bakın bir kolesterol furyası aldı gidiyor. Kolesterol

> anne sütünde, yeni bir hayatın doğması için ana nesne

> olan yumurtada bolca var. Demek ki insan hayatının

> gelişme döneminde inanılmaz gereksinim var. Bakıyorsunuz

> kolesterol düşmanlığı sarmış ortalığı.

> "KOLESTEROL MASUM, BİZ SUÇLUYUZ"       

> - Kolesterolün ölçüsü de zaman zaman değişiyor.

> Bunun modası olur mu?

> - Bakıyorsunuz LDL 130'a kadar normalde. Üç sene

> sonra 100, şimdi de 60 olsun diyorlar. Yakında sıfıra

> indirecekler. Aslında, kolesterol masum. Bizler suçluyuz.

> Fruktozu yani tatlı şekeri yiyerek oluşturduğumuz

> trigliseritler, kolesterolün oksitlenmesine sebep oluyor .

> Yağsız kuzu şiş yediğinizi varsayalım, yanında da

> meyve suyu içiyorsunuz. Sadece kuzu şişi yeseniz bir

> zararı yok, ama kırmızı etten aldığınız

> kolesterolü, meşrubattan aldığınız şeker trigliserite

> dönerek oksitlediğiniz için damar sertliği oluşuyor.

> Biz insanlara "kardeşim kolesterol zararlı değil.

> Ama oksitlenmesine izin verme" diyeceğimize, ilaç

> firmaları kolesterolü düşürecek ilaç keşfediyor. Biz

> masum olanı indiriyoruz. Eğer oksitleyici maddeleri

> düşüremiyorsak, oksitlenen maddeleri azaltalım. Ama esas

> insan mantığı ne diyor? Oksitleyen maddeleri azalt.

> Yine oksitleyici bir madde, damar sertliği yapan doymuş

> yağ asidi. Bu madde yapay beslenen hayvanların sütünde

> var, depo yağlarında var. Ama bizim ineğimiz merada

> otlasa, doğru beslense doymuş yağ asidi sütte ve

> hayvansal yağda sıfır olacak. Dolayısıyla kolesterol

> oksitlenmemiş olacak.

> ANTEP YUVALAMASININ FAYDALARI

> - Peki bu mümkün mü? Merada otlayan inek, otlayacak da,

> süt yapacak da kaç kişiyi besleyecek? Fiyatı yükseltmez

> mi tüm bunlar?

> - Çok güzel bir noktaya değindiniz. Yıllardır hep

> böyle aldatılıyoruz. "Dünya nüfusu aç. Dünyayı

> besleyebilmemiz için yapay gübreye, yapay yeme

> ihtiyacımız var." Hayvansal proteini, tek kaynak

> olarak görürseniz haklısınız. Ama insan ekmek yerken

> bile protein almış oluyor. Hububat, baklagillerde bile

> protein var. Şimdi doktorlar bunu okur okumaz itiraz

> ederler. Derler ki "Esansiyel amino asitler

> vardır". Yani hayvansal gıdada var olan, vücudun

> üretemediği mutlaka dışardan alınması gereken bazı

> protein yapı taşları, amino asitler vardır. Örneğin;

> mercimekli bulgur pilavı yaptığınızda bulgurda eksik

> olanı mercimekten, mercimekte eksik olanı bulgurdan

> alıyorsunuz. Anakız diye bir yemek varmış, ben de yeni

> gördüm, bulgurdan yapılan küçük köftecikler nohutla

> birlikte pişiriliyor.

> - Antep yöresinin yuvalaması gibi..

> - Bir baklagil ve bir hububat. Birbirinin eksiklerini

> tamamlıyorlar. Tam ete eşdeğer protein almış

> oluyorsunuz. Makro nutrientler yağ, protein ve

> karbonhidrattır. Mikro nutrientler ise vitaminler,

> mineraller, enzimlerdir. Bizim süte kalsiyum açısından

> ihtiyacımız var. Eğer merada otlayan bir hayvanın

> sütüyse içinde bulunan omega-3'e ihtiyacımız var.

> Türkiye'de biliyorsunuz gençlerde inanılmaz bir demir

> eksikliği var. Kırmızı et doğadaki en önemli demir

> kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az

> özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır,

> protein kaynağı değildir. Ben proteinimi bulgurdan,

> baklagilden alıyorum zaten. Ama yapay yem üreticileri

> "biz dünyayı nasıl doyuracağız" yalanıyla

> kandırarak hayvancılığı katlettiler. Hayvanları

> meralardan ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı

> şeker hastası. Çünkü neyle besleniyor, pancar

> küspesiyle, yapay protein yemleriyle, patatesle ve

>  mısırla besleniyor. Hızla kan şekerini yükselten,

> hayvanın yağlanmasına yol açan ve hayvanın şeker

> hastası olmasına yol açan bir beslenme şekli.

> İNEK NE YEMELİ

> Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay

> beslenende hiç yoktur . Doğal beslenen ineğin sütünde

> damar sertliği yapıcı doymuş yağ asidi yoktur, yapayda

> vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün

> oksitlenmesine yol açar. Doğal beslenen ineğin sütünde

> dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük antioksidan

> olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen

> kadınlarda meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir.

> Yapay beslenen ineğin sütünde bu hiç yoktur. Yine merada

> beslenen ineğin sütünde insüline benzer büyüme hormonu

> vardır. Bu gençlik aşısıdır, bütün hücrelerin

> kendisini yenilemesini sağlayan maddedir. Duymuşsunuzdur

> kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda

> ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü

> dişler çıkar. İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal

> sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama

> batıda ekolojik hayvancılığın sonucu elde

>  edilen süt ile konvansiyonel üretilen sütün maliyeti

> arasındaki fark yüzde 10-15'i geçmiyor.

> Ne Türkiye yasalarında ekolojik hayvancılıkla

> barışığım, ne de AB'dekiyle. Ekolojik hayvancılık

> denince akla "ekolojik tarım sonucu elde edilmiş

> ürünlerle hayvanın beslenmesi" geliyor. Affedersiniz

> ama 2000 yıl önce hayvan nerden patatesi buldu da yedi, ya

> da pancarı. İneğin normal beslenmesinde pancarın,

> mısırın ve patatesin yeri var mı? Yok.

> - Demek Amerika'dakilerin varmış.

>  Orada da yok. İster ekolojik tarımla, ister normal

> tarımla elde edilmiş olsun hayvana pancar verilmesi

> yanlış. Zaten hayvanın sütünün kötü olmasının

> sebebi hayvanın, karbonhidratı zengin, onu yağlandıran

> tarzda, mısırla beslenmiş olması. O yüzden ekolojik

> hayvancılık dediğimizde yasalarımızın buna göre

> organize olması gerekiyor. Tanımlamamız gereken, türe

> özgü beslenme. Bir inek nasıl beslenir doğada? Öyle

> beslersek ineğin sağlıklı olmasını sağlarız.

> Dolayısıyla verdiği ürünün de insanlara sağlıklı

> olmasını sağlarız. Bütün doğada kendiliğinden

> yetişen yeşillikler omega-3 ağırlıklı yağ içerir.

> İnsanların eliyle ekilenler omega-6 içerir.

> HAMSİYİ HANGİ YAĞDA KIZARTACAĞIZ

> - Ne fark var arasında?

> -. İnsan vücudunun her hücresinde hücre zarı vardır.

> Bu hücre zarı lipo protein katmanla sarılı. Yani bir

> yağ bir de protein. Bu hücre zarındaki yağ ana madde

> olarak omega-3'tür. Tek tük omega-6 da içerir. Biz

> yeşillikten uzaklaştıkça ve hayvanımızı da

> yeşillikten uzaklaştırdıkça elimizde tek bir omega-3

> kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür

> balığı değil. Halbuki insanın her gün 1 gram omega-3

> alması gerekiyor. Omega-6 yağ asitleri ile omega-3 yağ

> asitleri vücudumuzda aynı enzimlerle metabolize edilir.

> Biz ayçiçeği yağı, soya yağı gibi yağlarla beslenip

> çok omega-6 aldığımız için artık omega-3'e enzim

> kalmıyor. Diyelim ki hamsiyi ayçiçeği yağında

> kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.

> Bütün yağlar, yağ asitlerinin karışımıdır. Onlar

> da 3'e ayrılır. Doymuş yağ asitleri, tekli

> doymamış yağ asitleri, çoklu doymamış yağ asitleri.

> Çoklu doymamış yağ asitleri ikiye bölünür, onlar da

> omega-3 ve omega-6'dır. Bundan 40-45 yıl öncesi

> omega-6 kolesterolü düşürüyor diye tüm topluma

> söyledik. Ayçiçeği ve mısırözü yağlarını

> tükettirdik. Fakat sonra anladık ki bu yağlar iyi

> kolesterolü de, kötü kolesterolü düşürdüğü oranda

> düşürüyor. Bizim kolesterol açısından sağlıklı

> olmamızdaki unsur iyi ve kötü arasındaki dengedir.

> İkisini birden düşürürse denge bozulmamış olduğundan

> herhangi bir iyilik elde etmiş olmuyoruz.

> DEPRESYONUN ÇARESİ

> - İkisi arasında denge mi, fark mı önemli?

> - Oran önemli. Omega-6'yı o kadar fazla alıyoruz ki,

> almış olduğumuz azıcık omega-3'ü de

> değerlendirmeden vücuttan hemen atıyoruz. Omega-3

> olmayınca hücre duvarına veremiyorsunuz. Hücre duvarı

> da omega-3'ten oluşuyor. Vücut da asıl malzemeyi

> bulamadığı zaman gecekondu yapar gibi ne bulursa onla

> hücreyi onarıyor. Omega-3 yerine, omega-6 yağ asidi olan

> araşidonik asidi kullanıyor. Ama bu asit bütün stres

> komalarının hammaddesi. Gecekondunuzu el bombasıyla

> örmüş oldunuz. Dışardan biri taş atsa havaya uçacak.

> - Ama o zaman da ben size stres ilaçları satacağım.

> - Tabii. Omega-3'ten zengin beslenen toplumlarda

> depresyon çok az oranda görülüyor. Zihinsel performans

> artıyor. Beynimizdeki toplam yağ asidinin yarısı omega-3

> olmak zorunda. Ama biz vücudumuza bunu sunamıyoruz.

> ÇAY VE ZEKA

> - Beslenmeyle doğrudan ilişkili öyle mi?

> - Aynı şey mesela demir için de geçerli. Zamanında

> Türkiye'nin yarısı aptaldır lafı çok tepki

> yarattı. Bunu bu şekilde ifade etmek hoş olmadı, ama

> Türkiye'nin yarısında demir eksikliği,

> kansızlığı var. Demir eksikliği zihinsel eksiklik

> yaratır. Sonuçta demir üstünden düşünürsek Aziz

> Nesin haklıydı.

> Türkiye'de çay tüketiminin de buna katkısı var.

> Demirin emilimini olumsuz yönde etkiliyor. Ama diğer

> taraftan çay iyi bir anti oksidan.

> - Yemekten hemen sonra çay içme adetimiz var. Doğru mu?

> - Şekerle içmediğiniz takdirde hiçbir zararı yok.

> Yemekten hemen sonra çay içilebilir.

> - Demirin emilimini engellediği için iki saat sonra

> içmek gerektiği söyleniyor.

> "ÇAYI ŞEKERSİZ İÇİN!"

> - Üç saat.  Ben tekrar omega-3'e dönmek istiyorum.

> Çünkü hayati bir olay. Omega-3'ün eksikliği

> insanları şeker hastalığına itiyor. Damarların

> sertleşmesine yol açıyor. Pıhtılaşabilirlik oranın

> artmasına, dolayısıyla kalp damarının veya beyin

> damarının pıhtıyla tıkanıp "inme" veya

> "enfarktüs" olmasına yol açıyor. Bir yandan

> omega-3 kaynaklarımız çok azaldı Toplum olarak zaten

> balığı çok az tüketiyoruz. Omega-6'yı çok

> tükettiğimiz için omega-3'ün yolunu kesiyoruz.

> Artık kesin olarak biliyoruz ki, ayçiçeği ve soya yağı

> kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri, meme kanseri,

> kalın bağırsak kanseri, şeker hastalığının

> oluşumunu kolaylaştırıyor.

> - Ayçiçeği de bir bitki. Neden zararlı? Kimyasal

> yapısından dolayı mı, üretim hatasından mı?

> - Kimyasal yapısından. Kültür bitkisidir. Omega-6 yağ

> asidi içerdiği için. Mesela zeytinyağı omega-9

> yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3 ün

> emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği

> yağının bir olumsuzluğu daha var. Pişirme esnasında

> maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ

> asitlerine dönüşüyor. Biz bunlara trans yağ asitleri

> diyoruz. Bu yağ asitleri de yine kolesterolu oksitleyerek

> damar sertliği yapıyor. Diğer taraftan trans yağ asidi

> beyindeki sinir kılıflarına girerek beyindeki iletiyi

> bozuyor ve parkinson, alzheimer gibi hastalıklara sebep

> oluyor.

> "ANNEMİN YEMEKLERİ BAŞKAYDI"

> - Acaba "tadı güzel" dediklerimiz bize

> dışardan dayatılan bir kavram mı? Güzel nedir?

> - Eşinizle ilk evlendiğinizde yemek yaptığınız zaman

> size itiraz etmedi mi, "benim annem böyle

> yapıyor" diye?

> - Ben güzel yemek yaparım.

> - Ona rağmen itiraz etti. İnsan çocukluğundan

> alıştığı damak tadını arıyor. Belki dünyanın en

> kötü aşçısı annesi, ama insan neye alıştıysa onu

> arıyor.

> - Eski çağlardan bu yana insana dair güzel-çirkin

> kavramı bile ne kadar çok değişmiş. Biz ona böyle bir

> değer yüklediğimiz için güzel oluyor. Toplumda da

> dayatılan değerler var . Kola ya da hamburger için

> "bak bu güzeldir" deniyor çocuklara.

> - Ben o yüzden üniversitelerde konferans vermeyi tercih

> ediyorum. Çünkü; onlar yakın zamanda anne baba

> adaylarıdır.

> SPOTLAR(ÖNEMLİ BİLGİLER)

> "Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30

> gram şeker vardır. İnsanoğlunun 200 gram meyve

> dışında hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki çok

> aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve

> yemeyin. Bir matematik yapmak zorundayız. Elbette, meyveden

> elde etmiş olduğumuz birtakım vitamin ve antioksidanları

> da feda etmiş oluyoruz."

> "Türkiye'de gençlerde inanılmaz bir demir

> eksikliği var. Kırmızı et doğadaki en önemli demir

> kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az

> özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır,

> protein kaynağı değildir. Ben proteinimi bulgurdan,

> baklagilden alıyorum zaten."

> "Yapay yem üreticileri 'biz dünyayı nasıl

> doyuracağız' yalanıyla, hayvanları meralardan

> ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı şeker

> hastası. Çünkü, pancar küspesiyle, yapay protein

> yemleriyle, patatesle ve mısırla besleniyor.

> Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay

> beslenende hiç yoktur. Doğal beslenen ineğin sütünde

> damar sertliği yapıcı donmuş yağ asidi yoktur, yapayda

> vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün asitlenmesine

> yol açar.

>   Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne

> kadar bildiği en büyük antioksidan olan alfaminolimik

> asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda meme kanseri

> yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen ineğin

> sütünde bu hiç yoktur.

>   Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış

> bazı insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun

> yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün

> eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu

> söylenir ama aradaki fark yüzde 10-15'i geçmiyor.

>   Elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal

> deniz balığı; kültür balığı değil. Halbuki insan

> her gün 1gram omega-3 alması gerekiyor. Diyelim ki hamsiyi

> ayçiçek yağında kızarttık, o hamsiden artık bize

> fayda gelmiyor.

>   Zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış

> yağdır ve omega-3 ün emilimine hiçbir zararı yoktur.

> Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var.

> Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra

> birtakım yapay yağ asitlerine dönüşüyor.


Hiç yorum yok:

 
eXTReMe Tracker
Directory of General Blogs